Tek bir istifa bile yok… Utanma yok… Özür yok… Sorumluluğu üstlenen tek bir resmi kurumsal kimlik yok… Öne çıkıp da “ben” diyen yok… Ama birbirini suçlayan çok… Tartışma da kavga da çok… Ölümü neredeyse hepimiz için kutsallaştıran, “Allah’tan gelen” diyerek, itiraz edenlere kapı gösterenler de çok…
2014’te, 301 madencinin öldüğü Soma’daki maden kazasını unutmadık! “Fıtratında ölüm var” dendi, “Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok” diye de eklendi!
Ankara’da, 10 Ekim 2015 günü düzenlenen Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ni hedef alan ve 103 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan, iki IŞİD’li canlı bombanın düzenlediği terör saldırısı hâlâ hafızalarda… Bu saldırının, bir istihbarat zaafiyetinin sonucu olduğunu ortaya koyan belgeler de… Çok kez soruldu ama, biz yine soralım! İhmali olan kamu görevlileri yargılandı mı?
“15 Temmuz Darbe Girişimi” veya “2016 Türkiye Askerî Darbe Teşebbüsü”, darbe metninde yer aldığı isimle “Yurtta Sulh Harekâtı”, 15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde, kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayan bir grup asker tarafından Türkiye’de düzenlenen askeri bir darbe girişimi olarak kayıtlara geçse de, iktidar ve çevresinin “hoca efendi” olarak servis ettiği Fethullah Gülen Cemaati’nin, darbecilerin arkasında olduğu hep söylendi, ki darbe sonrası yargılamalar da ona göre yapıldı, hatta TSK’dan devletin her hücresine, her şey yeniden dizayn edildi… Peki, onları bu kadar güçlü hale getiren “Ne istediler de vermedik” hali, nasıl oldu da “kandırıldık” bahanesiyle rafa kaldırıldı? Nasıl oldu da kimse “Siz nasıl oldu da verdiniz?” diye sormadı? Haklısınız, ne suçlandılar ne de suça ortak olarak görüldüler, aksine kurban ilan edildiler!
Çorlu tren kazası mı? O da unutulmayanlar arasında… 2018’de yaşanan, 7’si çocuk 25 kişinin hayatını kaybettiği kazada, 328 kişi de yaralandı… Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından hazırlanan raporsa, yaşanan ihmaller zincirini Ankara noktasında tek tek ortaya koydu…
6 Şubat 2023 depremlerinin 11 kentinde 50 binden fazla insanın yaşamını kaybettiği karanlık mı? Bugün hâlâ devam ediyor… Yıkılan hastanelerin, kamu binalarının, kolonları kesildiği ortaya çıkan apartmanların binlercesi arasından sağ çıkanların ağıtı da devam ediyor… Bu döneme imza atansa, Kızılay çadırlarının, hem de böylesi bir felaketin orta yerinde ticarete konu edilmesi oldu sanırım… Dönemin Kızılay Başkanı “Haberim yoktu” dedi, hatta Genel Müdürü’nü de aynı şekilde savundu, “Onun da haberi yoktu”… Bunca eleştirinin orta yerinde istifa etmemesinin sebebini ise “Kaotik bir durum oluşur” bahanesiyle servis etti… Hiçbir şeyden haberi olmayan bir başkan istifa etseydi, ne kaybederdi koskoca Kızılay, merak ettik, ama o merak da havada kaldı! Kısa bir süre sonra, görevinden ayrılır ayrılmaz, Kâbe’ye gitti, hacı oldu, oradan da beyazlar içinde fotoğraflar paylaştı… Günahları temizlenmiş midir? Cevabını bilmiyorum ama, böylesi bir felaketin ilk üç gününde yardım getiremeyenlerin “helallik” isteyerek AKlanabildiği bir ülkede, çok yorgunuz, bu net! Enkaz altından yardım çığlığı atanların, o çığlığı duymaya çalışanların internetini kesip de “Böyle gerekiyordu” diyenlerden en çok da, o yorgunluğumuz…
Madem ‘deprem’ dedik, Hatay’da mola vermemek olmaz!
“Bunlar, kader planının içerisinde olan şeyler” denen zamanda durmamak olmaz!
Hatay’ın Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, depremdeki kayıplarda olası sorumluluğu olan kamu görevlilerinin soruşturulması talebini aylarca duymamazlıktan gelen bir Valiliğin, bir Valinin, bugün hala aynı kenti yönetmeye çalıştığını izlerken, sizi bilmem ama, benim yorgunluğuma yeni yükler biniyor… Aylar süren bir adalet arayışının sonunda, Adana’da bir mahkeme kararıyla o savcılık talebinin final yapmasını takip edenler olarak, bizi bunca ay bekletenlerin “özür” dilemesini isterdim ama… Bu da olmadı!
76 kişiye mezar olan o bol yıldızlı Bolu/Kartalkaya mı?
Hiç farklı değil…
Şimdi, bugün, bu ölüm listesine girmeyenleri de düşünün!
Ortak noktaları ne sahi?
Haklısınız,
…istifa yok!
Tek bir istifa bile yok… Utanma yok… Özür yok… Sorumluluğu üstlenen tek bir resmi kurumsal kimlik yok… Öne çıkıp da “ben” diyen yok… Ama birbirini suçlayan çok… Tartışma da kavga da çok… Ölümü neredeyse hepimiz için kutsallaştıran, “Allah’tan gelen” diyerek, itiraz edenlere kapı gösterenler de çok… Hepsinden daha korkutucu olanı da bizleriz! Biz de yıllar içinde birikenlere karşı sorgulama hakkını sonuna kadar götürmüyoruz… Demokratik tepkilerimizi zorlamıyoruz… Düşünün, ben, 6 Şubat depremlerinin ardından yıkılan Antakya’dan Ankara’ya gelmiş bir gazeteci olarak, Hatay Valisi’nin, Başsavcılık kararına olan tepkisizliğine dair aylarca sayısız kere yazdım, sosyal medyadan çok kez paylaştım ama, bunu o kentte yapması gereken gazeteciler, manşetlerine taşıdılar mı konuyu? Valiyle bir araya geldiklerinde sordular mı? Bu kentte ölen binlerin adalet beklentisini bekletenlerin sebeplerini sorguladılar mı? Peki ya o depremlerin binlerce binayı yıktığı günlerin hemen ardından siyasi ikbali için bir partinin adaylık teklifini kabul edip Ankara’ya giden, Hatay’ın eski Valisi’ne ne demeli? Ona, bu sürecin sonunda atandığı şehrin valilik makamında, bir gazeteci bile sorabildi mi, “Hatay’ı terk ederken utanmadınız mı?” diye. “Deprem yaşayan bir kenti nasıl oldu da terk edebildiniz?” diye. “Yönettiği şehri bu en zor zamanında terk eden biri olarak, geldiğiniz bu şehirde insanlar size nasıl güvenecek?” diye.
Yok, kimse sormadı!
Çok şey yaşıyoruz, bu net…
Peki, yaşadıklarımızı hak ediyor muyuz?
Hayır mı?
O zaman bu “susmuş” hallerimiz ne?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.