Ronaldo Munck, “Marx@2000” kitabında Marksizm’in ortodoks yorumlarının ve pratikteki başarısızlıklarının analizini yaparak Marksizm’in yeterince ele almadığını belirttiği kadın, ekoloji, ulus ve kültür konularında yeni bakış açıları geliştirmeye çalışarak Marksizm’in güncellenmesinin gerekli olduğunu ortaya koyuyor
Marksizm’in ölmediğini günümüz için çok önemli şeyler söylediğini ve geleceği kurma mücadelesinde kılavuz olduğunu benimseyen yazarların bazılarının Marksizm’e bir zamanlar olumsuz bakan ancak daha sonra Marksizm’in önemini anlayan düşünürlere referans verdiklerini görüyorum. Bazen de ekonomik kriz dönemlerinde akla gelen Marx’ın burjuvazinin dergilerinin kapağında (Times vb.) yer aldığını görüyoruz. Türk burjuvazisinin bazı önemli figürlerinin de “Acaba Marx haklı mıydı?” gibi söylemlerini hatırlıyorum. Bu bakış açısını da anlıyorum tabii. Bakın bir zamanlar Marx’ı eleştirenler hatta ideolojik ve sınıfsal konum bakımında onun doğal karşıtı olanlar bile Marx’a hak veriyor anlayışının Marksizm’in prestijini artıracağını düşünüyorlar sanırım.
Ronaldo Munck da “Marx @ 2000” kitabına Jacques Derrida’nın Marx’a bakışındaki fikri değişimini örnek vererek başlıyor. “Bir zamanlar Marksist metafiziği yerden yere vurmasıyla tanınan Jacques Derrida, şimdi cesur ve kesin bir dille, Marxsız bir yarın düşünülemez” diyor. Postyapısalcılık hareketinin gurusu olan Derrida’ya göre, belirli bir Marksizm ruhundan esinlenmeye devam etmek, Marksizm’i her zaman için Marksizm yapmış olan şeye sadakati sürdürmek şarttır, o da her şeyden önce radikal eleştiridir. Aynı zamanda kendi kendini eleştirmeye daima hazır olmaktır.
Ronaldo Munck, Marx @ 2000, çev: Yalçın Yusufoğlu, Kitap Yayınevi, 2003, 208 sayfa.
Munck, içinde yaşadığımız bu fırtınalı hatta kaotik, küreselleşmiş modern çağın çelişkilerinin ne anlama geldiğini çıkarsamayı amaçladığını ve kitabı Marx’ı günümüze getiren bir yaşayan Marx olarak nitelemeyi tercih ettiğini belirtir.
Munck’a göre Marx’ın yöntemi, dönüp kendine bakma ve özeleştiri yapma yetisini de içinde barındıran radikal eleştiri yöntemidir. Marx’ın kendi düşüncesinde sürekli yenilenme, uyum yeteneği ve dönüp kendi kendini eleştirme vardı. Marx’ın düşüncesi bizatihi incelediği toplum kadar dinamikti ve halen de dinamiktir. Onun sosyal adalet tutkusu dün olduğu gibi bugün de geçerlidir. Munck’un Marx’ın metoduna dair söylediklerine katılmakla birlikte sosyal adalet tutkusu saptamasının isabetli olmadığını düşünüyorum. Marx’ın teorisinde ve de pratiğinde sosyal adalet tutkusu yer almaz. Güncel siyasette yaptığı konuşmalarda bile gereklilikler sonucu değindiği hak, hukuk, adalet kavramları için çekincelerini belirtir. Marx’ın formülasyonu ve pratiği daha çok işçilerin artı değer sömürüsüne maruz kalması, sermaye birikiminin ve sistemin kendini yeniden üretiminin bu sayede sağlandığı ve bu sömürüden kurtulup özgür bir toplumun kurulmasının zorunluluğuna ilişkindir. Yani adaletsiz sistemde daha adaletli koşullar talep edilmesinin Marx’ın düşüncesinde yeri yoktur. Ayrıca sistemin dönüşümü gerekliliği ve mücadelesi adaleti sağlamak için verilmez. Modern kölelikten kurtularak özgürce gelişim amacıyla verilir.
Geleneksel ya da ortodoks Marksizm üzerine eleştiri başlatan Althusser, Gramsci, Laclau ve Mouffe, Bernard-Henry Levy, Lyotard gibi Marksizm’e yakın olan isimlerin yanı sıra Foucault ve Derrida gibi Marksizm’le mesafeli yazarların düşüncelerinin Marksizm üzerine görüşlerinin temel noktalarına değinen Munck, kendi yerinin de postmodernist bir sosyalizm düşüncesinde olduğunu ima eder.
Munck, Marksizm’in ve de sosyalist pratiklerin doğaya ve kadın hareketine gerekli ilgiyi göstermediğini ileri sürer. Doğa tartışması Marksizm’de insan kurtuluşunu esas alan bir bakış açısını aşamamıştır. İnsan merkezli bir bakışla sosyalist bir ekoloji kurulmasının güç olacağını öne süren Munck’a göre Sovyetler Birliği 1930’lu yılların başlarında doğayı korumanın teori ve pratiğinde en ileri noktadaydı. Ancak Munck Sovyetler Birliği’nin daha sonra hızlandırılmış sanayileşme yoluna girmesiyle çevre konusuna gerekli önem vermediğini vurgular.
Teorik alanda Marksistlerden çevre hareketine ilgi duyan ve yeşil ile kızılı birleştirmeye çalışanlar olmuştur. Munck’a göre, bunlar arasında en etkili isimler Rudolf Bahro ile Andre Gorz’dur. Bazı Marksistler de kadın ile doğayı ilişkilendirerek onların ezilmelerinin ve kurtuluşlarının birbirine bağlı olduğunu iddia etmişlerdir. Bu konuda Munck’ın işaret ettiği Shiva, doğaya karşı uygulanan ve ekolojik bunalıma neden olan şiddet arasında bir simetri, hatta eşdeğerlilik olduğunu söyler. Shiva için kadınlar doğanın parçasıdır. Eko-feminizm toplumsal cinsiyet ile çevre arasındaki ilişkilerin daha eşitlikçi olduğu yeni bir rejime işaret eder.
Modernizmle özdeşleştirilen kalkınma kavramının “sürdürülebilir kalkınma” kavramı etrafında yumuşatılmasına karşı çıkan Munck’a göre yerküremizdeki kapitalist yayılmanın yıkıcı toplumsal etkilerini yeniden ambalajlamaya ya da etiketlemeye kalkışacak her girişim Marx’ın ruhuyla eleştirel açıdan sorgulanmalıdır. “Kapitalizmin çeşitliliği ve sosyal mücadelelerin çoğulluğuna” dikkat çeken Munck’a göre bu alanda sınıf mücadelesiyle yan yana ve onunla bütünleşmiş olarak ırk, cins, cinsellik, din, sakatlık ve bölge etmenleri de bulunmaktadır. Artık sosyal dönüşümün tek bir mekanı yoktur. Baskılar çok çeşitli olup direniş merkezleri her yerde ortaya çıkmaktadır. Dönüştürme yeteneği sadece efsanevi proletaryanın herhangi bir diğer tekil öznenin tekelinde değildir. Toplumun her yanına dağılmıştır.
Munck, Hardt ve Negri’nin proletaryanın bundan böyle evrensel rolünün “çokluk” öznesine ait olduğu saptamasına yakın bir argüman öne sürüyor. Baskının değişik biçimlerinin çoğalması işçi sınıfının öncü rolünü ortadan kaldırdığını ve baskıya paralel olarak değişik öznelerin direniş biçimlerinin gündeme geldiğini belirtiyor. Munck ve diğer benzer görüşte olan düşünürlerin çubuğu aşırı düzeyde ters büktüğünü, toplumdaki diğer mağdur kesimlerin önemli bölümünün hem toplumsal proletaryaya mensup olması hem de ayrı ayrı ya da birleşik mücadelenin işçi sınıfı öncülüğünde ortak bir denize yönelmesinin mümkün ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
Marksizm’in sınıf indirgemeciliğine karşı tezler geliştiren Munck, Marksizm’de önemli bir fenomen olan temel-üstyapı karşıtlığını da eleştirir ve özellikle Gramsci’den alıntılarla üstyapı kurumu olan kültürün rolüne dikkat çeker. Ayrıca ulus konusunda da Marksizm’in özellikle pratikte büyük başarısızlıklara uğradığına değinir.
Ronaldo Munck, “Marx@2000” kitabında Marksizm’in ortodoks yorumlarının ve pratikteki başarısızlıklarının analizini yaparak Marksizm’in yeterince ele almadığını belirttiği kadın, ekoloji, ulus ve kültür konularında yeni bakış açıları geliştirmeye çalışarak Marksizm’in güncellenmesinin gerekli olduğunu ortaya koyuyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.