Anneliğin kutsallığı kadını şiddetten, sömürüden, cinayetlerden korur mu? Görülüyor ki, “anne” veya “kutsal aile” söylemi aslında kadın emeğinin sömürüsüdür. Kadının üzerinde uygulanan şiddetin, baskının ve kadın katliamlarının hediyelerle üstünü kapatarak pembe çiçekli pencereden baktırmaktır
Klasik olarak doğuran, doğurduğu çocuğa özbakım, ilgi, sevgi, şefkat verebilen kadınların “anne” olarak kutlanıldığı bir gündeyiz.
Cinsiyet olarak doğuran kadına “anne” denilir. Öyle sesleniriz.
Peki, sadece “doğurabilen kadınların” mı günü kutlanmalı?
Sadece doğuran kadınların günüyse doğurmadan anne olanlar, başka bir çocuğa özbakım, ilgi, sevgi ve şefkat veriyorsa bu günü hak etmiyor mu?
Ayrıca doğuramayan kadınlar hiç “anne” olamayacaklar mı?
Doğurmayıp resmi kanallarla çocuk sahibi olan kadınlar “anne” ise herhangi bir çocuğa özbakım, ilgi, sevgi, şefkat veren “kadın” ne?
Bütün mesele emzirmek mi? Öyleyse “süt anne” kim? Her doğuran, emziren, özbakım veren “anne” mi? Dünyaya getirmek anne yapıyorsa özbakım, ilgi, sevgi, şefkat yoksa yine “anne” mi? Ya istemeden “anne” olunmuşsa?
Peki, evlendi diye çocuk sahibi olmak zorunda bırakılan kadınlar, millet ne der diye çocuk sahibi olan kadınlar, koca istiyor diye çocuk sahibi olan kadınlar, hele hele devlet istedi diye 3-5 çocuk sahibi olan kadınlar, korunma yöntemini bilmeyen veya yasaklanan kadınlar ve en acısı tecavüz sonucu çocuk sahibi olan kadınlar?
Bu soruları yanıtladığımızda görünen o ki, anne olmak biçimsel bir durum değil, gönülden gelen ve büyük özveri gerektiren, hatta bir başka canlı için kendinden vazgeçme halidir.
Anneliği doğurganlığı üzerinden kadına yüklemek ve sadece kadının “Anneler Günü”nü kutlamak eksiktir. Çünkü “isteyerek, kendi rızasıyla bir canlıyı şefkatiyle sarıp sarmalayan, sevgisini, zamanını verebilen ve tüm bu duyguları gösterebilen herkes ve her canlı bir “anne”dir.
Anneliği bir cinsiyet üzerinden düşündüğümüzde görünen odur ki, kadına yönelik büyük bir şiddet ve sömürünün de kapıları ardına kadar açılıyor demektir.
Anneliğin kutsallığı kadını şiddetten, sömürüden, cinayetlerden korur mu?
Çocuk doğuran kadınlara “anne” dendi, çocuk sahibi olmak kutsallaştırıldı. Hadi çok güzel laflar edildi annelere, kutsanan cennet bile annelerin ayakları altına serildi. Serildi ama sanırım o anneler evlerinden çıkamadan ayakları altına serilen o cennetin yollarında yürüsünler istendi. “Kutsal Aile” söylemiyle sadece çocukları için değil, eşleri, evdeki bakım isteyen yaşlı ya da hastaları ve evin düzeni için de kadınların kendi yaşamından vazgeçmelerine izin verildi.
Doğurmayı kutsadık, aileyi kutsadık, 3-5 çocuğu kutsadık “anne” olduk; gelenek görenek dedik, doğurduk, millet ne der dedik doğurduk, üçe beşe bakmadık, devlet istedi diye doğurduk. Doğurdukça “anne” olduk. Çocuk bakımı, ev işleri, çarşı pazar işleri, ütü, bulaşık, yemek, konuk ağırlamak, aile ilişkilerini düzenlemek ve daha bir sürü yükün altında kaldık, “anne” olduk.
İşte o anneler şimdi devlet “aile kutsaldır” dediği için evi bekliyorlar. O anneler çorba soğuk diye öldürülüyor, o anneler dövülüyor, baskı altına alınıyor. Hamileyken sokağa çıkmasın, dışarda kahkaha atmasın diye fetva veriliyor. Kılığına kıyafetine laf söyleyip bedeninden utandırılıyor. Geceleri, sokakları o annelere zindan ediliyor.
İster “kadın” densin ister “anne”, istenirse “kutsal aile” olalım. Sonuçta ezilen, şiddet görenin ve öldürülenin cinsiyeti aynı. İster çocuklu, ister çocuksuz ezilenin, şiddet görenin ve öldürülenin cinsiyeti aynı. İster kadın densin ister kız ezilenin, şiddet görenin ve öldürülenin cinsiyeti aynı. İster kapalı, ister açık giyinelim ezilenin, şiddet görenin ve öldürülenin cinsiyeti aynı.
Görülüyor ki, “anne” veya “kutsal aile” söylemi aslında kadın emeğinin sömürüsüdür. Kadının üzerinde uygulanan şiddetin, baskının ve kadın katliamlarının hediyelerle üstünü kapatarak pembe çiçekli pencereden baktırmaktır.
Kadınların “annelik” üzerinden yaşadıkları iktidarların ve eril zihniyetlerin ikiyüzlülüğüdür.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.