Arkeoloji çöpü konuşturur. Çöplere bakılarak üretimde gerçekleşen bir değişiklik saptanabilir. Kemik parçaları nasıl bir tüketim ya da beslenme alışkanlıkları konusunda bilgi verir. Gıda atıklarından ne tür yemekler yendiği, ne tür hayvanların avlandığı, ne ekilip dikildiği gibi nelerden zevk alındığına dair bilgiler sağlanır
Marcel Mauss “Bir toplumda incelenecek en önemli şey çöp yığınlarıdır” demiştir. Çöp deyince arkeoloji mi, yoksa arkeoloji deyince çöp mü akla gelir? Arkeoloji ve çöp arasındaki ilişkileri anlatan bazı tümceler şöyle sıralanabilir:
Arkeoloji, belirlenen yerlerde kazı yaparak buluntu ve kalıntıların ortaya çıkarılmasını sağlar. Bu verilerden hareketle geçmişteki toplulukların sosyolojik, ekonomik, kültürel ilişki ve koşullarını mercek altına alarak o günkü yaşam koşullarının gelişimine dair bilgiler sağlar.
Arkeolojik kazılarda ele geçen buluntuların çoğu aslında çöptür. Yani geçmişin atıklarıdır. Bunlardan üretilen bilgi toplumsal gelişime dair ilk/temel bilgi midir, yoksa zamanla değiştiği için bu bilgi yanıltıcı olabilir mi? Yapılan işin amacı da zaten bunu ortaya koymaktır, dolayısıyla elde edilen bilgileri kronolojik bir düzen içinde sıralayıp değerlendirmek önemlidir.
Her arkeolojik buluntu çöp değildir. Örneğin yapı kalıntıları çöp olarak ele alınmaz. Bunlar geçmiş uygarlıklardan kalan önemli izlerdir ve arkeoloji bilimi bu tür kalıntıların korunması için de yöntemler geliştirir. Doğal felaketler sonucu yıkıntılar arasında kalıp günümüze ulaşan buluntular da çöp olarak değerlendirilemez, çünkü bunlar kendi zamanlarının atıkları değildir. Arkeoloji bilimi bu tür buluntuların durumuna bakarak söz konusu doğal felaketle ilgili önemli bilgiler elde eder. Mezarlık buluntuları da çöp olarak değerlendirilemez, çünkü her kültürün kendine özgü gömü geleneği vardır. Arkeoloji gömü biçimleri ve mezara yerleştirilen eşyalar sayesinde eski toplulukların inançları, gelenekleri ve sosyal yapıları konusunda değerli bilgiler üretir. Bunların dışındaki her türlü buluntu atık/çöp olabilir ve bu tür buluntular kazı yapılan yerde yaşamış topluluğu tanımlamak için yeterlidir. Dolayısıyla bir arkeolojik kazıda ele geçen buluntuların çöple ilgisinin iyi tanımlanması gerekir. Bu çöpler üzerinden ilgili toplulukların üretim ve tüketim alışkanlıkları ortaya koyulabildiği gibi çöplerin yeniden kullanılıp kullanılmadığı, yani geri dönüşüm alışkanlıkları da arkeolojinin ilgi alanına girer.
Arkeolojik kazılarda ele geçen çöpün bilinçli olarak atılıp atılmadığı dikkatle incelenmelidir. Ev içindeki atıklar, avlu ya da işliklerdeki atıklar, “çöp çukuru” diye adlandırılan yerlerde ele geçen atıklar, dışkı kalıntıları vs. her türlü atık konumuna, zamanına ve biçimine göre değerlendirilmelidir. Böylece kaydedilen buluntular tanımlanıp çözümlenebilir ve arkeolojik atık/çöp ile bir geçmiş kurgusu yapılabilir.
Arkeoloji çöpü konuşturur. Çöp imalat, tüketim ya da temizlik sonrası atılan nesneler midir? Seramik parçaları ile cam kırıkları hatalı imalat sonrası parçalanıp çöpe mi atılmıştır? Çöplere bakılarak üretimde gerçekleşen bir değişiklik saptanabilir. Kemik parçaları nasıl bir tüketim ya da beslenme alışkanlıkları konusunda bilgi verir. Gıda atıklarından ne tür yemekler yendiği, ne tür hayvanların avlandığı, ne ekilip dikildiği gibi nelerden zevk alındığına dair bilgiler sağlanır. Doğal felaketler sonucu yıkıntılar altında günümüze ulaşan eşyalar ile mezarlıklardan gömü eşyası olarak ele geçen eşyalar o yerleşimdeki diğer atıklarla karşılaştırıldığında topluluğun sosyal ilişkilerine dair bilgi edinilebilir. Örneğin Vezüv Yanardağı’nın külleri altında olduğu gibi günümüze gelen Pompei kentinde olduğu gibi klan eşyalar yanında çöp yığınları da ortaya çıkarılmıştır.
Ayakyolu da çoğu zaman çöplerinde atıldığı yerdir ve kalıntılar dikkatle incelenmelidir. Dolayısıyla hangi çöpün neyi anlattığı iyi analiz edilmelidir. Bir nesne bir yere bırakılmış mı yoksa artık kullanılmadığından atılmış mı dikkatle belirlenmelidir. Atılan ya da bir yere bırakılan nesnelerin sahipleri tarafından çöp olarak değerlendirilip değerlendirilmediği bilinemez, ancak buna dair yorumsal bir yaklaşım söz konusu olabilir. Örneğin, Danimarka’daki bir arkeolojik alanda kaydedilen 7000 yıllık yemek kalıntıları bu tür yorumsal yaklaşımlara neden olmuştur.
Çöp arkeolojisi günümüzde giderek popüler bir konu haline gelmiştir. 31 Mart 2024 günü Fransa’nın Nimes kentinde düzenlenen bir toplantıda Romalıların çöplerini nasıl ayırdıkları ve Roma Çağı’nda geri dönüşümün söz konusu olup olmadığı tartışılmıştır. Çöp söz konusu olduğunda çöpün yeniden kullanımı ya da geri dönüşümü de söz konusu olmaktadır. Örneğin depo buluntuları eski çağlarda özellikle metal eşyaların geri dönüşüm için biriktirildiğini kanıtlamaktadır. Eskimiş eşyaların tamir edildiği, idrarın tekstil üretiminde kullanıldığı, dışkıların tarlalara atıldığı, taş ve seramik kırıklarının yol ve meydan döşemelerinde kullanıldığı saptanmıştır. Çöplerin bataklıkların kurutulması için kullanıldığına dair izler vardır.
Eski çağlarda çöplerin atıldığı özel bir alan, yani çöplük var mıdır? Çöplük ev içinde ya da evin yanında bir alan ya da bir çukur olabilir. Bu yerlerin bilinçli olarak çöplük olarak mı seçildiği, yoksa çöpler atıldıkça mı buraların çöplük haline geldiği bilinemez. Bu anlamda çöpün bireysel ya da kollektif bir birikinti olması araştırılan yerleşim için önemli bilgiler sağlayacaktır. Saptanan bir çöplükte kalıntıların tarihlenmesi ne zaman atılmaya başladıklarına dair bilgi verir. Eski çöp yığınlarındaki katmanlar titizlikle incelendiğinde yerleşimdeki tüketim alışkanlıklarının nasıl değiştiğine dair bilgiler elde edilebilir. Böylece yerleşimdeki gelişmeler belirlenip kayda geçirilir. Çöp yığınlarının evlerden uzak bir yerde olması, buralara atılan çöplerin çeşitliliği ve hayvanların buralara ilgi duyup duymadıkları da arkeolojik bir yerleşimin doğal çevreyle olan ilişkilerinin aydınlatılması bakımından önemlidir. Yapılan araştırmalar insanların yerleşik yaşamda tecrübe kazandıkça çöplüklerin de yerleşimden uzaklara taşındığını göstermiştir.
Eski çağlarda çöplüğün bir yönetimi ya da sorumlusu olup olmadığı da önemli bir sorudur. Örneğin Roma Çağı’nda kent yakınındaki akarsu kenarlarında bulunan cam, seramik, kemik vs. parçaları çöplerin nasıl bertaraf edildiğine işaret etmektedir.
William Rathje 1972 yılında “Garbage Project” adlı projeyle Çöp Arkeolojisi kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu proje ABD’de, Tucson kentindeki çöpleri incelemiş, atıkların tasnifi ve sayımı yapılarak ekonomik ve toplumsal ilişkiler, etnik köken, savurganlık eğilimleri saptanmaya çalışılmıştır. Bir modern çağ çöp arkeolojisi olan bu çalışma eski toplumları inceleyen arkeolojik araştırmalara da ilham vermiştir.
Günümüzde çöplerinin ayırılıp, geri dönüşüm için toplanması ya da yakılarak yok edilmesi gelecekte bu günleri çöp yığınları üzerinden incelemek isteyecek olan araştırmacıların kaynaklarını da yok etmektedir. Ancak çöp alışkanlıklarının bilimsel araştırmalara konu edilmesi ve kayda geçirilmesi bu sorunu büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır.
Arkeolojinin geçmiş uygarlıkların izlerini incelerken kendi çöpünü yaratması ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaydedilen her buluntunun özenle paketlenip depolanması, gelecekte yeni tekniklerle incelenmesi için fırsat yaratılması gerekir. Ele geçen her buluntunun müzeler için seçilmediği unutulmamalıdır. Kazılarda ortaya çıkan atık toprak ise çoğu zaman önemli bir sorundur; nereye yığılacağı iyi düşünülmelidir. Kazılardan çıkan atık toprak yığınları çoğu zaman çevre düzenleme işlerinde kullanılmaktadır. Örneğin bir Tunç ya da Demir Çağı batığında ele geçen düzinelerce amforanın ya da bir Klasik Çağ mezarlığında ele geçen boyalı vazoların hepsini müze salonlarında sergilemek olanaksızdır. Ancak bu tür buluntuları depolara kapatıp gözden çıkarmayı da kimse istemez.
Arkeolojik çöpler kimi ülkelerde sanatçılar için malzeme olur ve yeni sanat eserleri yaratmak için kullanılır. Bazı ülkeler ise bu tür buluntuların çocuklar için düzenlenen atölyelerde eğitim amaçlı kullanılmasını serbest bırakmıştır; böylece çocuklar arkeoloji bilimini ve eski toplumları tanır öğrenir. Bu örnekler arkeolojik araştırmalarda ortaya çıkan çöpün yeniden kullanılabileceğini göstermektedir.
Sonuç olarak çöp denilen atıklar artık yok olan bir uygarlığın yeniden tanınmasını sağlar. Bu anlamda arkeoloji ile çöp ilişkisi bize uygarlık tarihini anlamada yeni ufuklar açar, geçmiş hakkında yeni ayrıntılar öğretir. Geçmişte değerini yitirip çöp olan şey arkeoloji ile yeniden anlam ve değer kazanır.
* Sinan Kılıç, Dr. Öğretim Üyesi, Van 100. Yıl Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.