Halkın meclisinde, kendi “anadili”nde konuşamayanları arşivlerken, “bilinmeyen dil” ilan ediyorsunuz, o anadilini! Hatta mikrofon kapatıyor, tepki gösteriyorsunuz!
“Sırf, inancını özgürce yaşamak istediği için, sırf, anasının dilini konuştuğu için milyonlarca vatandaşımız ötekileştirildi, ötelendi, maalesef haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz bırakıldı…”
Bunlar yaşanırken, ülkeyi kim yönetiyormuş sahi?
Neyse, denilene devam edelim biz…
“Bunun bedelini ise demokrasimiz, devletimiz ve milletimiz ödedi… Bir gerçeği, sizlere burada tekrar hatırlatmak istiyorum! Vatandaşına üstten bakan, vatandaşların bir kısmını tehdit kaynağı gören bürokratik oligarşinin devlet tasavvurumuzda yeri yoktur… Devlet, milletinin hizmetindedir, kamu görevlisi de milletin hizmetkârıdır…”
Evet, 109. Dönem Kaymakamlık Kursu Kura Töreni’nde yapmış bu konuşmayı, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan…
O dedikçe, ben üzüldüm!
O anlattıkça da ağladım!
“Vah ki vah” dedim, o bahsettiği ülke adına…
“Ne ülkeler varmış” dedim…
“Ne de çok acı yaşamış o insanlar” dedim…
“Devleti yönetenler utanmamış mı” diye de ekledim…
“Bir insanın, ana dilini, ana dilinde konuşmasını, eğitim görme talebini, siyaset yapmasını hangi vicdan engeller” diye de sordum ama…
Sonra fark ettim ki, konuşan Erdoğan, bahsettiği ülke de Türkiye! Kendi halimize üzülmüşüm meğer… Kendi ülkem için ağlamışım… Bizmişiz, o acınası haldeki… Vatandaşına üstten bakılan… Kendi yurttaşlarını tehdit kaynağı olarak gören…
22 senedir bu ülkeyi yöneten Erdoğan’a soralım o zaman, hani madem, sırf inancını özgürce yaşamak istediği için, sırf anadilini konuştuğu için milyonlarca ülke insanı ötekileştirildi, ötelendi, ama yetmedi, haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz bırakıldı,
…değiştik mi sahi?
Bu toprakların dillerini özgürleştirebildik mi?
Konuşabiliyor muyuz, doğarken bize bahşedilen dille?
Beni ben yapan, kimliğimi netleştirenle anlatabiliyor muyum derdimi?
Siyaset yaparken, beni başka bir dille anlamayan kendi insanıma seslenebiliyor muyum?
Çok uzağa gitmeyin! O haksızlığın/hukuksuzluğun adresi, 22 senedir yönettiğiniz ülkenin parlamentosu, Sayın Erdoğan! Halkın meclisinde, kendi “anadili”nde konuşamayanları arşivlerken, “bilinmeyen dil” ilan ediyorsunuz, o anadilini! Hatta mikrofon kapatıyor, tepki gösteriyorsunuz! Açın TBMM arşivlerini ve “bilinmeyen dil” diye yazın, arama yaparken! Bakın bakalım, kaç örnek çıkacak karşınıza!? Aslında, hep dendiği gibi… Ülkenin önündeki engel, anadil hakkını savunanlar değil, ama anadil hakkının ne olduğunu bile anlamamış insanların siyaset sahnesinde hala yer bulabiliyor olmaları!
Hiç unutmuyorum o son örneği…
Kürtçeden alışkınız aslında, “bilinmeyen dil” olarak arşive geçmesini, geçirilmesini de, Süryanice için hiç yaşanmamıştı bu yasaklama, o susturma!
DEM Parti Mardin Milletvekili George Aslan’ın, TBMM kürsüsünden Süryanice Noel kutlaması yaptığı, yapmaya çalıştığı andan bahsediyorum…
Tarih, Aralık 2023! Yer, Anadolu halkları için inşa edilmiş, TBMM! Bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmanın sonunda, “2023’teki son konuşması” olacağı için, “Şimdiden, başta Türkiye’de yaşayan Rum, Ermeni ve Asuri Süryani yurttaşlarımız olmak üzere, tüm Hristiyanların Noel Bayramı’nı kutluyorum” diyen George Aslan, Türkçe bilmeyen Süryani halkına da Süryanice söylemek ister aynı sözleri ve konuşmasını kendi anadilinde bitirir… Ardından tepkiler, tartışmalar ve… Aslan’ın Süryanice konuşması, halkın meclisi tutanaklarına “…” şeklinde ve “Bu bölümlerde, hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi” dipnotuyla geçilir!
Türkçe olmayan…!!!
“Bu yemini, Kürt ve Türklerin kardeşliği için ediyorum” diyen Leyla Zana’nın, sırf bu cümlesinin bile ne de büyük bir politik fırtına yarattığını da hiç unutmadık!
Unutmadık unutmasına da, yaşadıklarımız bize tek bir şey öğretti aslında…
Bizleri birbirimizle korkutan (!) siyaset, yeni değil! Bu aynı, “100 bin lira limiti olup da 750 lira kredi kartı aidatı vermeyen; DEM’lidir, Yunandır, Ermenidir” diyen BBP lideri Mustafa Destici’nin söylemi gibi! Tohumu nefret, gübresi öfke olan bu siyasetin bizlere sunduğu ülke modelinin çok uzun bir zamandır değişmemesi gibi!
Peki, ne yapacağız?
Bizi birbirimizle korkutanların Ankara’sını en çok da!
Düşünün…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.