İktidar, Gazze konusunda şu ana kadar elle tutulur her hangi bir şey yapamadığı için, iç kamuoyuna, kendisinin bu konuda hala muktedir olduğunu, lider olduğunu göstermek istiyor ama, bunu da en olmadık şekilde yapıyor
“Filistin Devlet Başkanı Abbas’ı TBMM’de konuşması için çağırdık, ama gelmedi” diyen, bunu derken de ihanete uğramış bir ruh halinde konuşan Erdoğan’ın, zamanında Karabağ ve Libya’ya giren Türk askerinin bu defa İsrail’e de girebileceğini söyleyip, Abbas’ın Filistin’i için savaş naraları atmasını nasıl karşılamak lazım, bilemedim ama… Amerika ve Avrupa’nın terör örgütleri listesindeki Hamas’ı, önüne kırmızı halılar sererek başkentte ağırlayan aynı Erdoğan’ın, tüm eleştirilere rağmen, yakın bir döneme kadar İsrail’le ticari ilişkilerini kesmeyen bir Ankara’yı da temsil ettiğini düşünecek olursak, Abbas’ın bu çift taraflı öfkesini anlamak çok zor değil aslında…
Aslına bakarsanız, Erdoğan’ın Ankara’sı, ne şiş yansın istiyor ne de kebap!
Benzerini, Ukrayna ve Rusya için de yapmaya çalışıyor, ama orada da işler epeyce karışık!
Merak ediyorum, koca bir danışman ordusuna her ay ciddi bir servet ödediği söylenen Erdoğan, Ankara’dan Tel Aviv’e baktığında tam olarak ne görüyor? ABD’nin küresel liderliğini ayakta tutan, kimilerince “okyanus ötesindeki Washington” gözüyle bakılan Tel Aviv’e yüklenen anlamın satır aralarını ne derece okuyabiliyor?
Şu ana kadar, Washington’un kanatları altına giren Fethullah Gülen başta olmak üzere, savunma sanayi üzerindeki siyasi baskıları ve ara ara dillendirilen satış yasaklamalarını bile diplomatik düzeyde cevaplayamayan, kınamaktan öteye geçemeyen Erdoğan Ankara’sı, güle oynaya İsrail’i bombalayabileceğini mi sanıyor? Tamam da, o bombalamayı neyle yapacak? Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nin sık sık satış onayına takılan, Amerikan yapımı F-16’larla mı? Birleşik Devletler donanmasının Akdeniz’deki kalabalığı arasından mı? Hadi hepsi bir tarafa, olası bir çatışma halinde, Washington’ı, ekonomik ve askeri yönden ciddi ciddi karşısına alabileceğini mi düşünüyor? Hadi “aldı” diyelim de, Amerika’ya alternatifi ne olacak aynı Ankara’nın? Rusya mı? Çin mi? Yoksa garip ilişkiler yumağı içindeki Katar mı? Belki de yeniden kardeşim diye ilan ettiği, diktatör Sisi’nin Kahire’sidir! Yıllarca hakaret edip suçladığı, şimdilerde ailecek tatile çıkabileceklerini söylediği Esad’dır ya da!
Haklısınız, aslında ne Erdoğan’ın böylesi bir savaşa girme ısrarı var ne de TSK’da ona BİAT etmiş gibi gözüken komutanların böylesi bir deliliğe onay verecekleri bir durumu!
Konu zaten, iç politik bataklığın onu sıkıştıran gündemine biraz soluk aldırmak!
Ülkedeki emekliye, işçiye verecek parası dahi kalmamış, kimine göre iflas etmiş bir devlet hazinesini, olası bir savaş ekonomisinin karanlığı içinde kaybettirmek!
6 Şubat depremlerinin on binleri öldürdüğü felaketin ardından depremzedelere verdiği kira yardımını bile kısmi olarak kesen, bütçesindeki delikleri yine vatandaşın yoksul düşmüş cüzdanı üzerinden yamayan, ekonomik olarak yıpranmış bir Ankara’ya, bu milliyetçi hamleyle manevra alanı kazandırabilmek!
31 Mart seçimlerinde tarihi bir yenilgi alan partisini, muhalif belediyeleri borçları üzerinden baskılayarak rahatlatmak bir çözüm gibi gözükse de, ülkede savaş naraları atan bir topluluk yaratarak, tartışmalı kararları unutturmak ve uygulanmasını kolaylaştırmak!
İşin özeti, iktidar, Gazze konusunda şu ana kadar elle tutulur her hangi bir şey yapamadığı için, iç kamuoyuna, kendisinin bu konuda hala muktedir olduğunu, lider olduğunu göstermek istiyor ama, bunu da en olmadık şekilde yapıyor!
Konu eğer, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dediği gibi, “40 bine yakın masumu katleden İsrail yönetiminin hesap vereceği günler uzak değildir” şeklinde olsaydı ya da… “İnsanlık er geç kazanacak” diyen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın dediği şekilde ilerleseydi… En nihayet, “Cumhurbaşkanımız, insanlık vicdanının sesi olmuştur” diyen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın tespiti doğru olsaydı eğer…
“Sonuna kadar haklılar” derdik de…
Değiller!
Haklı değiller!
Binlerce demokrasi taraftarını hapse atan, yüzlercesini idam eden Kahire’nin eli kanlı diktatör generallerine “Kardeşim” diyen, düne kadar düzenledikleri tüm mitingleri de miting alanlarına doldurdukları milyonları da unutanlar, vicdan denilenin sesi olamazlar!
22 senede, onları okumayı o kadar iyi öğrendik ki, okuduklarımız korkutmakla kalmıyor, midemizi de bulandırıyor!
Yine de Ankara’daki Dışişleri ekibine ufak bir notumuz olsun…
Washington’un, vazgeçebilecekleri listesinde Türkiye bile var, ama İsrail yok! Amerika’yı, Beyaz Saray’ın Ortadoğu’daki kalesine saldırma tehdidiyle fethedemezsiniz! İki ülke arasındaki ilişkileri bile isteye sırat köprüsünden geçirme isteğinizin finalinde neyi hedefliyorsunuz, siyaset okuyan biri olarak ben bile anlamadım henüz ama, Kahire’den Şam’a, pek bir hedefiniz de yok gibi!
Var mı?
Bir düşünün…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.