Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesi Sanat Sokağı’nda faaliyet gösteren Pine-Çand (Yama Sanat) adlı kafenin “Bundan böyle sadece Kürtçe” diyerek, Türkçe servise de konuşmaya da son verdiklerini söylemesiyle başlayan “terör” bağlantılı soruşturma, aynen o “bilinmeyen dil” hikayesi gibi girdi hayatlarımıza…
Anadolu deyince, ne anlıyorsunuz? Nasıl bir insan popülasyonu geliyor karşınıza? Tek ırk, tek din, tek mezhep, tek kültür mü? Yaşam şekilleri, giyinişleri aynı insanlar mı? İnanışları, ibadet yerleri, yeme-içme şekilleri tıpatıp aynı yaşam formları mı? Siyasi görüşleri muhalif düşmeyenler mi?
Ankara’nın, yıllar içinde uzmanlaştığı toplum mühendisliği konusundaki en büyük başarısı (!) sanırım bu!
Ona yakın olmayan herkese uzak durmak, bir tercih oldu!
Yarattığı sistem içinde uyumsuz gördüklerini yalnızlaştırdı!
Muhalif kimliğini ve sesini yükseltenleri ise yok saydı!
Süryanice ya da Kürtçe, halkların Anadolu’sunu temsil eden TBMM çatısı altında konuşmak isteyenleri kayda alırken “bilinmeyen bir dil” başlığı altında toplamak, buna dair inşa edilmiş ötekilerin hapishanesi adına en net örnek aslında…
Yok, son örnek değil!
Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesi Sanat Sokağı’nda faaliyet gösteren Pine-Çand (Yama Sanat) adlı kafenin “Bundan böyle sadece Kürtçe” diyerek, Türkçe servise de konuşmaya da son verdiklerini söylemesiyle başlayan “terör” bağlantılı soruşturma, aynen o “bilinmeyen dil” hikayesi gibi girdi hayatlarımıza… Belki de istenen, “bilinmeyen bir dil” olarak kalan Kürtçeye buradayım deme şansı tanımaktı! Ana-baba dili olan Kürtçeyi en az Türkçe kadar bağımsız kılmaktı!
Ama olmadı…
Devleti yönetenlerin kendi ülke gerçeğinden korkmaktan vazgeçeceği gün, belki bizler de normalleşiriz, ki kendi gerçeğinden kopanlar tarafından yönetildiğimizi unutmadan söylüyorum bunu!
Evet, sıradaki konumuz, MHP!
Bahçeli söylemiş…
Daha düne kadar, AKP ile neredeyse hiçbir konuda uzlaşamayan, hatta Erdoğan’la hesaplaşmayı bir parti politikası haline getirenlerin MHP’si, 11. senesini andığımız GEZİ ve kurbanları noktasında yarattığı öncesi-sonrası haliyle, tam da o gerçek ve slogan durumunu yaratıyor kendisi adına ama hangisi gerçek onlara sormak lazım!
En çok da yüzbinlerin alanları doldurduğu, “hükümet istifa” sloganları attığı o dönem, 12 Haziran 2013’te, partisinin grup toplantısında yaptığı bir konuşmada, “Gezi Parkı bir çığlıktır, haykırışın sembolleştiği yerdir” diyen Devlet Bahçeli’ye sormak lazım!
Hatta, ilk günden beri Gezi protestolarına katılan ve destek veren, dönemin MHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Hasan Hüseyin Sünbül’ün, MHP ve Gezi desteği konusunda, “Milliyetçi taban, ilk günlerde biraz temkinli yaklaşmış olsa da sonrasında bu çığlığın haklı bir çığlık olduğunu, bu başkaldırının haklı bir başkaldırı olduğunu ifade etmiş ve destek olmuştur… Bize gelen maillerde, Twitter ve Facebook hesaplarımız üzerinde yapılan yorumlarda da biz bunu okuyoruz… Zaten partiye gönül vermiş, unvanı olsun olmasın, MHP’liler, Gezi’yi boş bırakmıyor” deyişini, bugünün MHP’sine sormak lazım!
Sadece sormayalım ama Gezi Davası’ndan yargılanıp ceza alan Can Atalay’ın Hatay milletvekilliğinin düşürülmesi sonrası “Adalet yerini bulmuştur” diyen MHP lideri Devlet Bahçeli’ye, “Daha dün halk isyanı derken, bugün o isyanı mahkum edenleri nasıl oldu da alkışlar hale geldin” deyip, düşünmesini de isteyelim… Gezi Parkı’nı bir çığlık olarak gören MHP’den, “Sokağı ve kanunsuz direnişi adres gösterenler, ülkemiz aleyhine her türlü pozisyonun alınmasından bahsedenler, husumet figüranlarıdır” diyen MHP’ye hangi ara evrildiniz, bunu da!
Konu Kürtçe, konu Gezi, konu Roboski, konu Cumartesi Anneleri, konu Soma, konu Akbelen, konu Kazdağları, konu İliç, konu kayyumlar değil sadece, ama “biz”iz, hepimiziz!
O yüzden de deyişimiz tek, dün de bugün de!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.