Barış karşılıklı yardımlaşma, birlikte yapma fiilinden türetilmiş düşmanlıkların sona ermesi, savaşın noktalanması gibi iyi niyetli birçok temenni ile örülmüş bir kavram. Fakat kavramların büyük çoğunluğunun yakalandığı ağır hastalık olan insan merkezli düşünme süreçlerinden çıkamamış, kurtulamamış. Bu yazımızda “İnsan ve hayvan arasında barış mümkün müdür?” sorusuna yanıt aramaya çalışacağız. Bizim görüşümüz böyle bir barışın mümkün olamayacağı yönündedir.
Barış denince
Barış kavramının tarih sahnesinde yerini alması düşmanlıktan, kavgadan, savaşlardan sonra oluyor. Bu da gösteriyor ki önce savaş vardı ve barışın oluşma şartları ve kurulma biçimi de savaşlara göre şekillendi. Bir panzehir olarak barış, içinde savaşları da barındırır. Etimolojik kökeni ortak çıkarlar ise çıkarların sağlandığı ve ortaklaştığı doğal bir ortama ihtiyaç duyulmakta. Suni zeminlerde yapılan barış anlaşma ve görüşmeleri bizim istek ve düşüncelerimizi karşılamaktan uzakta. İnsan-doğa ve hayvanlar üçlüsü ortak çıkarlar çerçevesinde bir arada yaşamı uzun yıllar gerçekleştirmiş. Ta ki, sınıflar ortaya çıkana dek. Sınıflar, özel mülkiyet üzerine inşa edildiği için bu yapının barışı üretmesi zaten beklenemezdi. Özel mülkiyete giden yolu evcilleştirme süreci açtığı için o andan itibaren insanın doğa ve hayvanlarla bağları bir daha düzelmemek üzere koptu. Aydınlanmacı kapitalizmin iktidara taşıdığı insan aklı zamanla akıldan (ortak iyiden) ayrıldı ve bir bedene (güce) dönüştü. Bu güç erkek insanın savaşan gücüydü. Erkek insanın (egemen sermaye ile birlikte) ürettiği adaletsizlikler zinciri ezilen ve sömürülen sınıf ve kimliklerin ayağına yapışacaktı. Dikkat ederseniz sınıf savaşımı, kimlik savaşımı deniyor ki bu da içinde bulunulan durumu yansıtmaya yetiyor. Kapitalizmin emperyalizmi, emperyalizmin de savaşları üretiyor olması barışın “anti-mücadeleler” ile sürdürülmesi gerektiğini gösteriyor.
Hayvan için durum ne?
Endüstriyel ve ticari anlamda, yani ortak olmayan çıkarlar çerçevesinde metalaştırılmış hayvanların üretildiği bir sistem elbette barış da üretemez. Çünkü hayvanlarla barış, sistemin iç dinamiklerine ve hareket yasalarına aykırıdır. Barınaklar, deney merkezleri, sirkler, hayvanat bahçeleri, yunus parkları, mezbahalar, üretim çiftlikleri, petshoplar… Hayvanlara karşı yürütülen savaşın merkez üsleridir. Buna son zamanlarda belediyelerin toplama ve katliam yapma süreçlerini de eklemeliyiz ki bunu çıkan yasadan ayrı düşünemeyiz. İşin ilginç yanı muhalefet belediyelerinin bu sürece canı gönülden ve büyük bir iştahla katılıyor olmalarıdır.
Barışın inşası şiddetsizlik zeminini var sayar. Bugün biliyor ve görüyoruz ki, şiddet sokakta yaşayan köpeklerin yaptıkları değil, onlara karşı yapılanın adıdır. Ve bu da barışı imkansız kılar. Ayrıca belirtelim ki sokakta yaşayan köpeklere uygulanan her tür şiddet tüm hayvanlara ve barış sürecine de yapılmış demektir. O nedenle önce hayvanlarla ve doğayla barışmak gerekir ki, sonra genel barıştan söz edebilelim.
Birkaç önerme
Son bölümde eleştiri ve önerilerimizi maddeler halinde sıralamaya çalışalım:
- Barış kavramının yanlış değilse bile eksik kavrandığını düşünüyorum. Sadece insan ve insan arasındaki barış tam anlamıyla barış olamaz. Olsa bile dikey bir barıştır ve kapsayıcı olamaz.
- İçten ve samimi olanları bir kenara koyarsak, bugün hayvan hakları mücadelesi dememek için ekoloji mücadelesi deniyor. Bu da barış sürecine hayvanların dahil edilmesinin önünü tıkıyor. Dikkat edin, partiler, dernekler, vakıflar, STK’ler vb. ekoloji ve çevre mücadelesi (ki bunlar aynı şey değiller) der ama iş hayvan haklarına gelince tek kelime etmez, edemezler.
- “Aman efendim, canım efendim”ci bürokrat anlayıştaki hayvan seçerlerle barışı tesis etmek imkansız. Bunlarla yolların en kısa zamanda ayrılması gerekiyor.
- Sol ve sosyalist yapılar (tabii ki hepsi değil) için hayvan hakları mücadelesi dış kapının dış mandalı durumunda. Kafaları hâlâ “erkek adam köpek sevmez” mantığıyla işliyor. Solun hayvan hakları ve mücadelesine bakışı eleştirilmelidir. Çünkü eleştirmek anlamak ve hayır diyebilmektir.
- Hayvan hakları mücadelesi bir sınıf mücadelesidir ama aynı zamanda bir kimlik ve tanınma uğruna da mücadeledir. Bu ikisini bir arada yürütecek ve örgütleyecek teoriye ve barış manifestosuna çok acil ihtiyacımız var.
Başladığımız gibi bitirelim: Hayvanlarla barış, hemen şimdi!