Karl Marx sermaye’yi yazmıştır, emeği değil. Emekçilerin özgürleşmesi için, “işçi partisinin” yinelenen sapmalarının tersine, sermaye sorunu önemlidir
Karl Marx sermaye’yi yazmıştır, emeği değil. Emekçilerin özgürleşmesi için, “işçi partisinin” yinelenen sapmalarının tersine, sermaye sorunu önemlidir
Marx, Paris Komünü’nü çözümlerken sermayeyi Merkez Bankasına kadar kavramak gerekir diyordu. Çünkü bankaların çoğalttığı sermaye insan emeğini ve doğayı sömürür. “Sermaye kapitalist üretimin gerçek sınırıdır”(Kapital, 3. Cilt). Devrimci bir süreçle egemenliğini yıkmak gerektiğini ileri sürer Marx. Sadece 3. cildi okuyanlar, üretim araçlarının özel mülkiyetinin lağvedilmesi sonucunu çıkarırlar. Diğer kitaplara ve tarihsel deneyimlere sahip olarak, verimliliği dışında başka amaçları zorunlu kılan bu sermayenin lağvedilmesi sonucuna ulaşıyoruz. Birçok yolla söz konusu edilmesi gereken can alıcı nokta, aşırı birikim bunalımları, işsizlik, aşırı sömürü, güvensizlik, finansal kanser yaratan kâr oranının ekonomik düzenlenmesidir. Fransa’da 1981-82 yıllarının kamulaştırmaları (devletleştirmeleri) kamu mülkiyetinin yeterli olmadığını gösterdi. Çünkü egemen işletme ölçütleri verimlilik (kârlılık) olarak ele alındı ve maddi ve finansal birikime öncelik verdi. Bu sosyalist ülkelerin deneyimlerini de aydınlatır ve bu ülkeler, şirketler için almaşık işletme ölçütleri ortaya koymaksızın, dağılımda yoğun devletçi sosyal düzeltmelerle kapitalizmin devletçi ve otoriter yolunu yakalamayı seçtiler ve çok derin bir ekonomik bunalımla karşılaştılar. Almaşık ölçütlerle, bu diğer amaç, emek piyasasını da aşan, tüm kamu hizmetlerinin gelişmesiyle rekabet yerine insanlığın ortak mallarına doğru giden evrensel bir paylaşımla istihdam ve iş eğitimi güvenliği olabilirdi yani insanı ve işte emeği eklemleyen bir gelişme olabilirdi. Marx buna “gereklilik ve özgürlük cenneti” diyordu.
Marx’a göre sermaye ve emek nasıl birbirine bağlıdır? Az çok pahalı ya da ucuz satın alınan ve birlikte Y ürününü ortaya çıkaran neoklasik üretim fonksiyonunun sermaye (K) ve emek (L)öğeleri değillerdir. Marx’a göre bunlar çelişkili ve diyalektik şekilde birbirine bağlıdır: Amaç, iktidar ve dağılım konusunda çatışma, üretim için belirli bir işbirliği. Evet üretmek ama sermayenin amaçları doğrultusunda egemen olan kâr ve birikim için. Günlük yaşamda, mücadeleler ünlü “bencil hesabın soğuk sularıyla” karşılaşır (Komünist Parti Manifestosu).
Marx’ın emek ve sermaye’den ne kastettiği konusunda anlaşalım. İkili doğası arkasında -üretimin maddi aracı ve para- sermaye “değerlenen bir değerdir”. Bir K değeri kendi değerini artırmaya bakar; yani K’ öyle ki K’=K+>K olur. Bu anlamda, sermaye sosyal bir ilişkidir. Kâr ve verimlilik arayışında gizli gerçek maddi şeyleri K’nin egemenliği altına alır. Tarihin sonu ideolojisini alaşağı etmek için bir temelimiz var burada: “Üretmek içn hep sermayeye gerek vardır, o halde kapitalizm aşılamaz?”. Marx ile “hayır” diyebiliriz. Makine ve sermaye avansı gereklidir ama bunları sermaye olarak ele almayabilirz: Kullanım değerleri üretmeyi amaçlayabilirler, emekçilerin zorluklarını hafiifletebilirler ve tümünün verimliliğini sağlayabilirler ama kârlılığı değil. Marx devrimin düşünürüdür. Yine, Marx titiz şekilde üretim sürecinde etkinlik olarak emeği ve harcanan emek gücünü, emeğin sonucunu (gerçek ürün), emeğin benliğini ayırır.
Kapitalistler sermayenin kendini ürettiğine inanırlar oysa değeri yaratan insan emeğidir. Tek üreticidir(kullanım değerini doğayla birlikte üretir). İnsan emeği emekçinin gelirini ve bir artı üretir: Artık-değer. Bunu kapitalist ele geçirir. İkisinin toplamı yaratılan katma değerdir. Her şeyin kendi değeriyle değişime girdiği ticari dünyada bu büyü nasıl gerçekleşir? Kapitalist özel bir metaya ödeme yapar: Emek gücü. Bunu değeri, onu yeniden üretmek için gerekli ürünlerin değeridir. Kullanım değeri de yeni bir değer üretir. Emek piyasası emek gücünün piyasasıdır. Teknolojiyle üretim araçları ise insan emeğinin yaratıcı gücünü artırırlar. Makine ve teknoloji geçmişteki emeğin ürünüdürler ama kendiliğinden değer yaratmazlar. Değerlerini aktarırlar. Aynı şekilde, şirket ve örgütlenmesi emeği düzenleyerek üretimi az çok etkin hale getirebilir.
Marx’la mücadele etmek için, neoklasikler emeğin değerin nedeni olmadığı bir kuram geliştirdiler (Jevons). Üretimin Y=wL+rK olduğunu ama burada değer artışı olmadığını söylediler.Tabii kâr da yok ! Bit yeniği şurada: Emek, L, sanki önceden varmış gibi sunulur. Oysa bir süreç içinde harcanacaktır ki bu süreçte kaybolur! Zaten amaç bu süreçtir: Bu emek nasıl etkin şekilde üretecektir -nitelik, insan-makine ilişkisi, şirketteki örgütlenme, küresel ulusötesi şirketler vb.-? Her iki öğenin, L ve K, satın alınmasından başka bir şey. Bu iki öğenin birleşmesi önceden belirlenen bir sonuç verir! Kapitalistler emekçilerin yarattığı artık ürünü ele geçirirler. Artık değer adını alır ve en açık göstergesi kârdır. Artık ürünün bir kısmı -bu ürün emekçilere gerekli ücretin ötesindedir- kamu hizmetlerinin geliştirilmesine ve toplumsal korumaya ayrılır, ki bu da emekçi olmayanları da kapsar. Bu da Kurtuluş’tan sonra devrimci dönüşümlerin sonunda sermayenin esası kurtarmak için uzlaşmak zorunda kalmasıdır. O tarihten bu yana, sermaye kaybettiğini geri almaya çalışmaktadır. Sermaye sistemik bunalımın kaynağında olan etkenlik bunalımıyla karşı karşıyadır. Kârını artırmak yeterli değildir. Ayrıca bu kapitaliste finans sermayesi ve malzeme açısından fazla pahalıya gelmemeli. Yoksa bir yönden kazandığını diğer yönden kaybeder. İşte bu anda ücret ve toplumsal harcamalara karşı koymaya başlar. Verimlilik isteyen sermayenin maliyetleri insanların harcama gereksinmelerinin, istihdamın, iş eğitiminin, araştırma harcamalarının karşısına dikilir.
Bilgisel devrim sermaye ile emek arasındaki ilişkileri alt üst eder. Maddi sermayenin aksine bilgi kullanılırsa eskimez. Bir paylaşma ilkesi içerir. Etkenlik için, gayrimaddi harcamaları -iş eğitimi, araştırma, kamu hizmetleri- önemli kılar ve bunlar ağır basmaya başlayabilir. Nihayet, emekçinin benliği birbirinin yerine geçebilen “emek gücü” indirgemesini tümüyle aşar ve niteliğini, yaratıcılığını, karar alma yeteneklerini kararlı hale getirir ama patron ve hisse sahiplerine hizmet eder. Bu da paradoksal ihtarları ve aşırı sömürüyü artırır. Telafisi ve denetimi için önemli maliyetlere yol açar. Dünya değişiyor ve sermayenin tahakkümünden emeği kurtarmak daha fazla gündemde. Yaşamın kendisi de Marx’ın çözümlemesini geliştirmeye çağrıda bulunuyor ve Marx’ın çözümlemesi sermayenin sömürüsünü insan davranışlarına kadar açıklığa kavuşturur. Paul Boccara’nın da gösterdiği gibi kapitalizm liberalizmle iyi bir çift oluşturur ve toplumsal ilişkiler sözde eşitler arasında sözleşmelere indirgenir. Ama araçları ve temel eşitsizliği saklar ve şirkette yetkileri kapitaliste devreder. Emeği ve insan benliğini özgürleştirmek için sermaye karşısında paranın iktidarına karşı iktidarları ele geçirmek gerekir.
[Humanité gazetesinin “Marx, le coup de jeune” adlı ekindeki Fransızca orjinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.