Kadınlar meşru müdafaayı seçiyor. Bu da sistematik şiddet karşısında daha fazla sessiz kalınamayacağını gösteriyor. Bunun anlamı ‘erkekleri öldürün’ değil ama kadınların yaşamak için başka bir yolu kalmadı
Kadınlar meşru müdafaayı seçiyor. Bu da sistematik şiddet karşısında daha fazla sessiz kalınamayacağını gösteriyor. Bunun anlamı ‘erkekleri öldürün’ değil ama kadınların yaşamak için başka bir yolu kalmadı
Haberlerde artık canına tak eden kadınların hikayelerini de duyar olduk. Hayatlarındaki erkeklerden sistematik bir şekilde şiddet gören kadınlar, yaşamla ölüm arasındaki o çizgide hayatta kalmayı tercih ediyorlar. Kendisine tecavüz eden adamı öldüren Nevin Yıldırım, çocuğuyla birlikte yıllarca şiddet gören Yasemin Kaymaklı, “Kadınlar ölmesin, biraz da erkekler ölsün” diyen Çilem Doğan ve nicelerimiz… Artık öldürülenlerin yanında yaşamlarını savunan kadınların hikayeleri de var.
Aylık tutulan kadın cinayetleri çetelesine, her ay “Erkekler şu kadar kadın öldürdü” başlıklı raporlar yayımlamaya alışmıştık. İstanbul Feminist Kolektif’in (İFK) 2015 Ocak ayından bu yana “Kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor” sloganıyla kendini savunan kadınların raporunu yayımlıyor. Erkek şiddetine karşı kendini savunan kadınların 6 aylık değerlendirmesinde 17 erkeğin öldürüldüğü açıklandı.
Değerlendirme raporunda kadınların artık şiddete daha fazla direndiği vurgulanarak “Artık daha fazla kadın erkek şiddetine, baskıya ve toplumdaki patriyarkal denetime karşı mücadele ediyor, öfkeleriyle erkek şiddetine direniyor ve kadın mücadelesini güçlendiriyor” denildi. Kadınların meşru müdafaa eğilimlerini İFK’dan Selime Büyükgöze ile konuştuk.
“Kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor” ismi ile bir rapor hazırlamaya ve şiddet gördüğü erkekleri öldüren kadınların raporunu tutmaya nasıl karar verdiniz?
Kadın cinayetleri raporları tutulurken politik hattımızı etkileyen ve değiştiren şey Nevin’in haberini duymamız oldu. Nevin’le dayanışma kurmaya başladık, davalarına gittik, açıklamalar yaptık, mektuplaştık. Sonrasında gözle görülür bir şekilde benzer haberler gelmeye başladı. Şiddet gören kadınların raporları vardı, biz de kadınların hayatını savunmasını raporlaştırmaya karar verdik. Burada politik olarak açığa çıkan şey kadın cinayeti davalarında kadınlar yokken bu davalarda kadınlar hayatta. Raporun kapsamına şiddet uygulayan erkeği öldüren, yaralayan kadınları, bunlarla ilgili yapılan eylemleri ve müdahillikleri de alıyoruz.
Şiddet gören kadınların ilk refleksi şiddet gördüğü erkeği öldürmek mi oluyor?
Hiç değil, Çilem’e baktığınızda evliliğinin ilk gününden bu yana sistematik olarak şiddet görüyor. Karakola gidilmiş, darp raporu alınmış, uzaklaştırma alınmış ama sonuç yok. Devlet, şiddete tanık olanlar hiçbir şey yapmıyor. Kadınlar tüm yolları deniyor ve son raddede hayatta kalabilmek için öldürüyor. Erkekler gibi “Tuzluğu getirmedi”, “Yemeği kötü yapmıştı”, “Beni aldattığını düşündüm”, “Bir anlık cinnet geçirdim” diye bahanelerle değil yıllarca sistematik şiddete maruz kalmış kadınlar başka bir çıkış olmadığını, öldürmezse öldürüleceğini gördüğü noktada şiddete başvuruyor.
“Meşru müdafaa” ve “kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor” dediğiniz kadın direnişlerinin Rojava’da ve Kürt Kadın Hareketi’nde ön plana çıkan özsavunma kavramından farkı nedir?
Keskin bir ayrım yok aslında. Özsavunmanın politik bir arka planı var. “Kadınlar kendi hayatlarına sahip çıkıyor” diyerek görünür kılmaya çalıştığımız söz, kadınların kendi başına bir aileye sıkışıp kalmadan, şiddet gördüğü evden çıkıp kendi hayatını kurmaya çalışmasını da kapsıyor. Sokakta taciz eden adama tekme atan kadın da bunun bir parçası. Kadınların tek başına kendi hayatını savunması söz konusu iken diğer tarafta örgütlü bir hareket var. Bu nedenle meşru müdafaa diyoruz.
Kadın cinayetleri davaları ve kadının şiddet gördüğü erkeği öldürdüğü davalarda yargının yaklaşımı bakımından fark var mı?
Biz şimdilik iki dava takip ediyoruz. Nevin ve Yasemin’in davası. Nevin’in davası başka bir süreçti. Orada her cinsel saldırı davasında olduğu gibi ortada tecavüz olmadığı, bir ilişki olduğu, kıskançlıkla öldürdüğü üzerinden devam eden celseler oldu. Bu davada bizim için cinsel saldırı davalarında cezaların arttırılması tartışmasından ziyade “rıza vardı” söylemine dikkat çekmek önemli.
Yasemin’in davası ise baştan cinsiyetçilikle başladı. Sistematik şiddetin mahkemenin konusu olmadığı, geçmişte olanlarla bugünün ayrı süreçler olduğu söylendi. Son gelinen noktada mahkeme Yasemin’in darp raporunu kabul etmek zorunda kaldı. Bunu bir kazanım olarak değerlendirebiliriz.
Bu raporu hazırlamadaki amacınız nedir? Raporun kadın mücadelesine ne gibi bir katkısı olur?
Bu rapor erkek şiddetinin hangi boyutlarda yaşandığını ve kadınların sistematik şiddet karşısında yapmak zorunda kaldıklarını gösteriyor. Bu rapor sayesinde açığa çıkan direnme eğiliminin güçlendirici bir yanı olmasını bekliyoruz. Bunun anlamı “gidin öldürün” demek değil, bu sistematik şiddet karşısında sessiz kalınamayacağını ortaya çıkarmak. Kadınların meşru müdafaa hakkının kazanılabilmesi en önemli hedeflerden biri.
Raporun son bölümünün de çok önemli olduğunu düşünüyorum: “Şiddeti izleme müdahil ol”. Bu bölümde şiddeti gördüğümüzde müdahale etmemenin neredeyse şiddeti uygulamakla eşdeğer bir tutum olduğunu göstermek istiyoruz.
Son olarak …
Bu kadınların durumu ile ilgili bir kelime söylesem o da alternatifsizlik. Erkeklere yaşamda bir sürü alternatif sunulurken kadınlara ölmek ya da hayatta kalmak için öldürmek dışında bir alternatif bırakılmamış. Onlar da hayatta kalmayı seçmişler. Son olarak herkesi şiddeti gördüğü yerde müdahil olmaya ve kadınlarla dayanışmaya çağırıyoruz.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.