Gezi Parkı’ndaki direniş 31 Mayıs 2013’te Türkiye tarihinin gördüğü en büyük halk hareketlerinden birine, Haziran İsyanı’na dönüştü. İsyan’ın ikinci yıldönümünde Taksim Dayanışması’ndan Ali Çerkezoğlu ile Haziran İsyanı’nın iktidar ve muhalefet cephesinde değiştirdiklerini, bugünün mücadelesine taşıdıklarını konuştuk Gezi, içerik ve eylemdir. Teori ve pratiktir. Şiir ve barikattır. Eylemin içinde sözün yeniden üretilmesidir Gezi’nin hoş bir nostaljiden […]
Gezi Parkı’ndaki direniş 31 Mayıs 2013’te Türkiye tarihinin gördüğü en büyük halk hareketlerinden birine, Haziran İsyanı’na dönüştü. İsyan’ın ikinci yıldönümünde Taksim Dayanışması’ndan Ali Çerkezoğlu ile Haziran İsyanı’nın iktidar ve muhalefet cephesinde değiştirdiklerini, bugünün mücadelesine taşıdıklarını konuştuk
Gezi, içerik ve eylemdir. Teori ve pratiktir. Şiir ve barikattır. Eylemin içinde sözün yeniden üretilmesidir
Gezi’nin hoş bir nostaljiden güçlü bir devrimci mirasa dönüşmesi oradan alınan deneyim ve ilişkiler toplamının güncel devrimci mücadelenin içine taşınması ile mümkün olacaktır…
Kitlelerin evlere çekilmesi, kısa vadeli siyasal sonuç doğurmadaki kısıtlar, sandık demokrasisine etkisinin “azlığı” gibi tartışmalar, eleştiriler, değerlendirmeler Gezi’nin değil, bu ülkedeki devrimcilerin, sosyalist hareketlerin iç değerlendirme ve özeleştiri konusudur…
Gezi’nin direngen ruhunu kalıplara, kulislere, ittifaklara sığdırmaya çalışanlar da fark edecek ki Gezi ve Haziran İsyanı sandığa, oya sığmayacağı gibi, bir siyasal projenin malzemesi olamayacak kadar derinliği içinde barındırıyor..
Haziran İsyanı’nın üzerinden iki yıl geçti. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demiştik, isyanın hedefindeki AKP’nin hala iktidarını koruduğu koşullarda “eskisi gibi olmayan” nedir?
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü, kent yağması ile görünürlük kazanan neoliberal diktatörlük eğiliminin, Tayyip Erdoğan’da cisimleşen kadın düşmanı, günlük yaşamı dincileştirme, tüm değerleri alınıp satılır ticari mal haline getirme çabasının; demokrasi yerine biat kültürünün hakim kılma anlayışının Gezi’den sonra sürdürülemeyeceğinin açık deklarasyonudur. Ne seçim sonuçlarının ne de yandaş medya karalamalarının bu süreci tersine çevirmeye gücü yetmez. Yani bu anlamda Gezi’den, Haziran İsyanı’ndan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz!
Gezi, yenileyici bir dinamiğin işaret fişeğidir. Milyonlara varan bir kitlenin ilk sokak deneyimidir. Haklı bir “dava” için omuz omuza direnmenin, gözlerin sadece biber gazından değil, dumanlı ara sokaklarda, joplu polisler kovalarken ard arda duyulan sokak kapısı otomat seslerinin verdiği gururundan yaşarmasıdır. Muhalefetin dokusuna işleyen öz güvendir. İktidarın siyasi olarak da askeri-polisiye olarak da çaresiz kalmasının resmidir. İçinde gençlerin yaratıcılığını ve enerjisini içeren reflekstir.
Sonuç olarak, Gezi, içerik ve eylemdir. Teori ve pratiktir. Şiir ve barikattır. Eylemin içinde sözün yeniden üretilmesidir. Toplumsal muhalefet açısından Gezi’nin anlamı bence budur.
Sonrasında yapılan; kitlelerin evlere çekilmesi, kısa vadeli siyasal sonuç doğurmadaki kısıtlar, sandık demokrasisine etkisinin “azlığı” gibi tartışmalar, eleştiriler, değerlendirmeler Gezi’nin değil, bu ülkedeki devrimcilerin, sosyalist hareketlerin iç değerlendirme ve özeleştiri konusudur.
AKP açısından ise Haziran İsyanı çokça da söylendiği gibi sonun başlangıcıdır. Doğal olarak hiçbir şey AKP için eskisi gibi olmayacak ve olmadı da. İsyan, AKP açısından “şalın” kaldırılması, yıllardır başarıyla kurduğu emek karşıtı, doğal olmayan “denge”nin kırılmasıdır! Kuşkusuz AKP’yi etkili bir araç olarak kullanan uluslararası sermaye ve bağlaşık kurumları açısından Abdullah Gül’ün den Babacan’ına, Kemal Derviş’inden Sarıgül’üne kadar alternatifler her zaman bulundurulur. Yeni ambalajlarla yeniden bir “denge” kurma çabaları hiç bitmez. Ancak, gerek AKP’nin gerekse de ağababalarının işinin zor olduğu ve Gezi’nin tüm değerleri ve potansiyel enerjisiyle geceleri uyutmayan kabusları olmayı sürdüreceği çok açık..
Çokça tartışılıyor, sizce Haziran İsyanı 31 Mayıs 2013’te açılmış ve artık kapanmış bir defter midir, bir nostalji unsuru mudur, taşınması ya da aşılması gereken bir miras mıdır?
Gezi’nin, Haziran İsyanı’nın nostaljik bir yönü kaçınılmaz olarak olacak. Çünkü İsyan, yüzbinlerce insanın ülkenin dört bir yanında uzaktan izleyerek ya da gönül bağı kurarak ilişkilendiği bir olay değil. Herkes çok değişik biçimlerde içinde yer aldı ya da kendini içinde buldu. İktidarın polisinin tutumu da buna katkı koydu. Biber gazından ya da Başbakanın bağırış çağırışından hiç kimse muaf kalmadı. Sonuçta tencere tava çalan ‘teyzelerin’ de Gezi Parkı’na ziyarete gelmiş, belki yemek yollamış ‘amcaların’ da ev buluşmalarındaki sohbetleri, özellikle liseli-üniversiteli gençlerin kantin buluşmaları, anıları, hikayeleri mutlaka bir yerde Gezi’ye ve Haziran İsyanı’na çıkacaktır.
Bu tür bir siyasal nostaljinin bir zararı olmadığını, insanlara iyi geleceğini ve politik olarak da yararlı olduğunu düşünüyorum. Gezi’nin hoş bir nostaljiden güçlü bir devrimci mirasa dönüşmesi ise oradan alınan deneyim ve ilişkiler toplamının güncel devrimci mücadelenin içine taşınması ile mümkün olacaktır. Bu nedenle hak mücadelelerini Gezi ve Haziran isyanının deneyimleri ile harmanlama, devrimci militanlıkla onu çevreleyecek demokratik muhalefet halisini geliştirme misyonunu bir arada yapabilme becerisini göstermek gerekiyor.
Taksim Dayanışması’nın son açıklamasında da söylendiği gibi; Bu ülke GEZİ’yi yaşadı. Ve cesur yürekli kadınların ve gençlerin büyük bir ağacın yapraklarına dönüşerek kara bir dumanı dağıttığı, nefes aldırdığı bir ülke artık burası. Şaşırmaya, tuhaf anlamlar yüklemeye gerek yok. Gezi heryer’de artık. Ve Her yerde olmaya devam edecek. Ethem’in, Ali İsmail’in, Abdocan’ın, Mehmet’in, Medeni‘nin, Hasan Ferit’in, Ahmet’in ve Berkin’in adlarının anıldığı ve suretlerini yansıdığı her yerde…Bunu farkında olmakla yok saymak arasında geçecek bundan sonra bu ülkede siyasal mücadele..”
Üç seçimli zorlu ve gergin bir süreçte İsyan’ın katılımcıları sandıksal politik tercihlerine döndüler? Herkes için geldiği yer aynı nokta değildi belki ama bir çok kesim dönüp sandık üzerinden çalışmasını yapmaya ya da başka aidiyetler etrafında tanımlamaya başladı kendini Bu geri dönüşün gerçekleşme biçiminde İsyan’ın etkilerinin izi sürülebilir mi? Sandık İsyan’ın etkisine ne kadar ölçü olabilir? Ve bu sürecin ardından kitleler açısından İsyan günlerinde kurulan kader birliğinin sürdürülmesi/yeniden kurulması, İsyan’da edinilen yeteneklerin sürdürülmesi ne kadar mümkün?
Gezi ve Haziran İsyanı “sandığa sığmaz”…Klişe gibi görünmekle birlikte Gezi için belki de en net söylenecek sözlerin başında bu cümle gelir. ‘Gezi Partisi’ de, tek tek partilerden yerel seçim aday girişimleri de, Gezi’yi bir parti ajitasyon malzemesi gören anlayışta bir arpa boyu yol gidemedi. Şimdi “Haziran” adı üzerinden yapılmaya çalışılan utangaç sahiplenmenin de akıbeti farklı olmayacak. Çünkü Gezi’nin de Haziran İsyanı’nın da ilk ve öncelikli dili “samimiyet”ti. Mirasta değil kavgada ortaklaşmaydı.
Samimi olmayan, gerçek olmayan, Gezi’nin direngen ruhunu kalıplara, kulislere, ittifaklara sığdırmaya çalışanlar da fark edecek ki Gezi ve Haziran İsyanı sandığa, oya sığmayacağı gibi, bir siyasal projenin malzemesi olamayacak kadar derinliği içinde barındırıyor. Gezi tüm renkleriyle bu ülkenin devrimci mirasının enerjisini hep içerdi. Hiçbir aşamasında geçmiş devrimci geleneğe bir reddiyesi olmadı. Ama çok açık bir gerçek vardı ki, o da Gezi ve Haziran İsyanı’nın sosyalist hareketin geçmiş nostaljisini ve kaba tekrarcılığının aynası olmadığıdır. Sosyalist grupların ilk baştaki şaşkınlığında bunun da payı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle Gezi’den “sandığa” gitmek, buradan oy ya da seçim zaferi beklemek yerine, Gezi ve Haziran İsyanı’nı politik bir siyasal dinamiğe dönüştürme mücadelesinde sandıkta-seçimde ve sokakta kazanılacak yeni dinamikleri yeniden Gezi ve Haziran direnişlerine dönüştürebilme becerisi göstermek gerekiyor.
Örgütlü sendikal/sosyalist güçler açısından bir muhasebe yapmak gerekirse, İsyan’ın açığa çıkardığı dinamiklerle bağ kurmak, görev ve olanakları değerlendirmek noktasında neredeyiz? Ve etkileri/”kapsama” çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gezi’nin en görünür yönü kent yağmasına karşı mücadelenin siyasal içeriğinin ve kitleselleşme dinamiğinin kavranmasında oldu.
Oysa kent yağması neoliberal yağma düzeninin bir parçası ve yaşamın her anına ve her hücresine; barınma, ulaşım, enerji, eğitim ve sağlık hakkı başta olmak üzere her şeyimize yönelen saldırının bir parçası. Tüm bu mücadele dinamiklerini Gezi sürecinin öz güveni, kapsayıcılığı ve katılımcı demokratik niteliği ile içselleştirerek sayasallaştırabilirsek, kendimizi yeni bir devrimci dalganın içinde bulabiliriz. Geleneksel emek örgütlerinin bu konuda kalıplarını yıkmakta zorlandıklarını görüyoruz. Oysa Gezi işçi sınıfının ‘ücret’ mücadelesinde de, orta sınıfın kaygılı bekleyişinde de, gençliğin gözlerinin içinde hücresel düzeyde kaynaşmaya devam ediyor. Gezi’deki tüm ‘tartışmalara’ rağmen önemli bir toplumsal dinamik olarak Kürt hareketinin de Gezi’nin ruhunu içerdiğini düşünüyorum.
Taksim Dayanışması pratiği iki yılın ardından bugün ne ifade ediyor?
Taksim Dayanışması tarihsel benzerleri gibi, kuruluş anındaki yapısı, işlevi ve misyonu ile konuşulmamalı. Bu inisiyatif, herkesin baktığı yere, ana, yüklediği misyona ve kendi algısına göre çok farklı yorumlara müsait. Yüksek beklentileri ve yüklenen misyonları bir tarafa bırakırsak Taksim Dayanışması, Gezi sürecinin öncelikle kapsayıcılığını, meşru çağrıcı olma misyonunu gerçekleştirebilmiş olması açısından başarılı sayılmalıdır. Demokratik işleyişi de Gezi sürecini yansıtması açısından değerlidir. Ancak, Gezi’nin siyasal birikimini bir başka düzeye taşıma beklentisine yapısal olarak uygun değil. Bu beklenti zaman zaman asli görevlerini-taleplerini ısrarla savunma ve yerine getirme konusunda yetersizliklere de yol açabiliyor. Yine de Türkiye sol tarihinde ilk andaki olumlu niteliğini yol açmaktan çok yol tıkamaya dönüştüren onlarca kötü örneği düşündüğümüzde, Taksim dayanışması bu dönemin yüz akı olarak değerlendirilmelidir.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.