Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Evli bir bayan milletvekili, çocuğu olan milletvekili organını nasıl böyle açıkça konuşabilir, nasıl bundan yüzü kızarmaz” diyerek sözlü tacizde bulunduğu Aylin Nazlıaka ile görüştük. Sendika.Org’ a kendisine yönelik saldırıyı anlatan Nazlıaka, Arınç’ın kişiliğine, cinsiyetine hakaret ettiğini söyledi. Mecliste kadın milletvekillerine yönelik bu saldırının ilk olmadığını söyleyen Nazlıaka, AKP’nin mecliste kadınları sadece […]
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Evli bir bayan milletvekili, çocuğu olan milletvekili organını nasıl böyle açıkça konuşabilir, nasıl bundan yüzü kızarmaz” diyerek sözlü tacizde bulunduğu Aylin Nazlıaka ile görüştük. Sendika.Org’ a kendisine yönelik saldırıyı anlatan Nazlıaka, Arınç’ın kişiliğine, cinsiyetine hakaret ettiğini söyledi. Mecliste kadın milletvekillerine yönelik bu saldırının ilk olmadığını söyleyen Nazlıaka, AKP’nin mecliste kadınları sadece vitrin olarak gördüğünü belirtti. Nazlıaka söyle konuştu: “Arınç, benim kullandığım ‘vajina’ kelimesinden utandığını söyledi. Ancak kendisinin asıl utanması gereken bu ülkedeki çocuk gelinler, tacize, tecavüze, enseste maruz kalan, namus kisvesi altında öldürülen kadınlar, Uludere anneleri, Cumartesi anneleri olmalı.”
Bütçe görüşmelerinde ben Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bütçesi hakkında bir konuşma yapıyordum. Kürsüdeki konuşmam esnasında Sayın Başbakan Yardımcısı Arınç’ın 2000 yılında Fazilet Partisi Manisa Milletvekili iken Vakıfbank ile ilgili olarak söylediği bazı söylemlerin tutanağını gösterip, bugünkü söylemleri arasındaki tutarsızlığı vurgulamak istedim. Kendisine tutanakları gösterip, “Bu sözlerinizin arkasında mısınız?” diye sordum ve soru sorarken de dönüp kendisinin yüzüne baktım. Son derece doğal bir davranıştı bu. Ancak kendisi “Bana bakmadan konuşun” dedi. Ben de “Bundan rahatsızlık duyuyorsanız bakmayabilirim” dedim ve güldüm. Çünkü komik bir ifadeydi, aslında komik bir dayatmaydı. Daha sonra kürsüye çıktığında Arınç, yaptığı konuşmasında benim kendisine bakma halimi adeta bir cezbeden-cezbedilen ilişkisine indirgedi. Tamamen olanları bambaşka bir yöne çekmeye çalışarak benim kendisine gözle zina yaptığımı, kendisinin ise zarif bir hanımefendinin kendisine bakmasından mahcubiyet duyduğunu ifade etti. Burada benimle ilgili hem flörtist olduğum gibi bir imada bulundu hem de “zarif hanımefendi” diyerek yeniden bir ayrımcılık yaptı. Ben kendisinin yaptığı açıklamaları kınadığımı belirterek bizim mecliste var oluş nedenimizin kadınlığımız değil kişiliğimiz ve birikimimiz olduğunu ifade ettim. Daha sonra Arınç tekrar söz aldığında mahcubiyetinin sebebini benim kürtaj tartışmalarında yaptığım açıklamalar, özellikle de “vajina” sözünü kullanmam olduğunu belirtti. Bunu öyle bir dille söyledi ki, ben edepsiz, iffetsiz, namussuz bir kadınım ve kendi cinsel hayatımı ortaya sermişim gibi bir algı yaratmaya çalıştı. Arınç orada iffetsiz bir kadın profili çizerek beni de o profilin içerisine monte edip, bugüne kadar yaptığım her şeyi hiçleştirerek sadece kadın olmama vurgu yaptı ve benim vajinadan bahsedişimi durup dururken yapılmış bir değerlendirme olarak yansıttı. Oysa ki ben, vajina kelimesini tam da kadın bedeni üzerinden siyaset yapılan bir aşamada, doğru yerde, doğru zamanda söylemiştim. Ancak tabii ki Arınç bunu bambaşka bir yere çekmeye çalıştı.
Mecliste olmak cinsiyetçi bir dille karşılaşmayı engellemiyor. Emine Ayna’ya “yaratık” denmesi, Arınç’ın size söyledikleri gibi kadınlığınızı ve kadınlık rollerinizi hatırlatan başka örnekler yaşanıyor mu?
AKP’nin zihin haritasına göre bir kadın evli ve çocuklu ise etliye sütlüye dokunmayan, evinde oturan, çocuk doğuran, çocuklarının ve varsa evde yaşlı ya da engelli bakımını üstlenen ve onlardan sorumlu olan yani ailenin tüm yükünü üstlenen bir kişi olarak tanımlanıyor. AKP meclis içerisinde de kadınları, kadın milletvekillerini sadece birer vitrin olarak görüyor. AKP kadınları düşünen, konuşan, analiz eden, siyaset üreten bireyler olarak değil kendi davranış kodları içerisine sıkıştırılmış, belli yaşam modelini benimseyerek, AKP’ye meclisteki varlıklarıyla daha demokrat bir görüntü verenler olarak görüyor. Dolayısıyla bu tarz örneklerle sıklıkla karşılaşıyoruz. Mesela kadınlar arasında yaşanan tartışmalarda kadınların tartışması siyasi kavgalar değil sokak kavgası olarak yorumlanıyor, hafife indirgenerek cinsiyetçi bir tavırla espri malzemesine dönüştürülüyor. Erkekler arasındaki tartışmalar ise hiç böyle algılanmıyor. Bu anlamda benim yaptığım açıklama da “+18” gibi söylemlerle magazinel olarak ele alınarak daha hafif bir boyuta çekiliyor.
Bunun dışında bugüne kadar baktığınızda AKP tarafından kadına yönelik bir politika yoktur. Meclis çatısı altında kadına yönelik söylemler de bu anlamda son derece kurgulanmış bir biçimde sarf ediliyor. Örneğin Maliye Bakanı kriz döneminde “İşsizlik arttı çünkü kadınlar iş arıyor” diyebilirken, Fatma Şahin de bu söylemleri onaylıyor. Ali Babacan, “Kriz bitti, artık kadınlar evine dönebilir” diyebilirken, Başbakan da Dilşat Aktaş’a “Kız mıdır kadın mıdır” diyerek kadınlara yönelik olarak kaç çocuk yapacakları, nasıl doğuracakları, ne şekilde korunacakları gibi konularda söz söylemeyi kendisinde hak gören yani kadını nesneleştiren bir bakış açısını savunabiliyor. Şu an öne çıkan haliyle kadının tek amacı üremeyi sağlamak olarak görülüyor. Bu anlamda da mecliste kadına yönelik olarak da kadınları korumayan, kadını önemsemeyen ve onu ikinci sınıflaştıran düzenlemeler hızlıca onaylanıyor ve hayata geçiriliyor.
Sizce Arınç “vajina” kelimesinden neden bu kadar rahatsızlık duyuyor?
Oradaki asıl hedef konuşan bir kadını susturmak. Bunu ben sadece Arınç ile yaşamıyorum. Ne zaman kürsüde konuşma yapacak olsam AKP sıralarından gelen sözlerle yaşanan birtakım tartışmaları deneyimliyorum. Yani konuşan bir kadına karşı hiç tahammülleri yok. Bu anlamda burada psikolojik şiddet, hakaret ve cinsel taciz var. Başından beri konuşmalarının tüm akışına bakacak olursanız, tatlı tatlı muhabbetten bahsediyor, “zarif bir kadın” diyor, arkasından “o kadın” diye benden bahsediyor, yani her noktada bir kadınlık vurgusuyla olaya yaklaşıyor. Tabii hat safhada da kişilik haklarına bir saldırı ve cinsiyetçi bir yaklaşım var. O sırada salonda ben olmadığım için “bir kadın milletvekili” diye söze girip daha sonrasında benden “o kadın” diye sözlerine devam ediyor. Şimdi, “bu, şu, o” zamirlerinin kullanış biçimleri farklıdır. “O kadın” tanımlamasını adeta bir isim olarak kullanmakta, zamiri isim haline dönüştürmekte ve bu ifadeyi kullanarak aşağılama, ezme, küçümseme tavrı söz konusu. Onun dışında bizler hitap ederken “erkek milletvekili, kadın milletvekili” diye konuşmuyoruz. Ama kendisi “kadın milletvekili” diyerek yine benim cinsiyetime atıfta bulunmuştur. Kadın ya da erkek olmam önemli değildir. Asıl önemli olan benim sözlerimdir.
Bu duruma diğer kadın milletvekillerin tepkisi ne oldu?
Çok olumlu tepkiler aldım. Her ne kadar Arınç’ın konuştuğu esnada bazı AKP’li kadın milletvekilleri kendisini alkışlamış olsa da BDP’li ve MHP’li milletvekilleriyle birlikte tek vücut olduk. Olayın yaşandığı günden birkaç gün sonra Fatma Şahin kadın milletvekillerine yönelik bir yemek düzenliyordu. Ancak Şahin, bana sarf edilen bu sözleri kınamadığı için bütün kadın vekiller olarak bu yemeğe katılmadık ve gerekçemizle ilgili olarak bir basın açıklaması yaptık. MHP ve BDP’li kadın vekiller de bana yapılanın benim üzerimden tüm kadın vekillere ve kadınlara y
apılmış bir tavır olduğunu belirttiler. Bunun dışında bazı partilerin erkek milletvekillerinin eşlerinden de beni arayıp destekleyenler olduğu gibi AKP’li üç vekil de arayarak beni desteklerini belirttiler. Kadınlardan ve erkeklerden aldığım bu dostluk ve dayanışma mesajları beni son derece güçlendirdi.
Kürtaj yasası ile devam edecek olursak kürtaj yasasına neden karşı çıktınız? Yasanın yeniden gündeme geleceği konuşuluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kürtaj yasası, karar verme hakkının kadının elinden alınmasıdır. Bu anlamda kadının kendi bedeni üzerinde verebileceği kararın kadının elinden alınmaması için verilen bir mücadeledir. Siz bugün kürtajı yasaklayarak merdiven altı operasyonlarına, kadın sakatlanmalarına, kadın ölümlerine, kadınların kayıt dışı usulsüz yöntemlerle kürtaj yaptırmak zorunda olacağı bir ortama zemin hazırlıyorsunuz demektir. Bu anlamda kürtaj yasası kadını tamamıyla kuluçka makinesi olarak gören bir zihniyetin yansımasıdır. İşte o noktada bu yasayla ilgili tekrar bir yasa yapıldığını ve yakın zamanda tekrar meclis gündemine geleceğini görüyoruz. Bu noktada ben yine her türlü söylemimle, eylemimle bu yasanın çıkmaması için mücadelemi devam ettiriyor olacağım. Ve onların rahatsız olduğu tanımlamaları da yapmaya devam ediyor olacağım. Çünkü hiç kimse kadının bedeni üzerinden siyaset yapma hakkına sahip olmamalıdır. Bu hakkı AKP’ye vermeyeceğiz.
Fatma Şahin: Bu Parlementoyla Gurur Duyuyorum
Fatma Şahin herhangi bir politika üretemeyen, sadece yaptıkları ile ancak bir halkla ilişkiler kampanyası sürdüren, içi boşaltılmış siyaset uygulayan biri
Bu süreçte Fatma Şahin’in hem sizin karşılaştığınız tavır anlamında hem de genel olarak kadın politikaları konusundaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fatma Şahin’in tek kadın bakan olması sebebiyle bu zamana kadar onu hemcinsim olması sebebiyle korumak, kollamak yönünde tavır aldım. Bu anlamda kendisine karşı da hep toleranslı oldum. Ancak gözlemlediğim odur ki, Fatma Şahin herhangi bir politika üretemeyen, sadece yaptıkları ile ancak bir halkla ilişkiler kampanyası sürdüren, içi boşaltılmış olan bir siyaset uygulayan ve savundukları ile yaptıkları arasında samimiyetsizlik içerisinde olan birisi. Bu olayda da kendisi beni ne telefonla aramıştır ne de ziyaret etmiştir. Hatta kendisi bunu yapmadığı gibi, bu olaydan hemen birkaç gün sonra parlamento binasında yaptığı konuşmasında da kadına yönelik şiddet konusunda “Bu parlamentoyla gurur duyuyorum” cümlesini söyleyebilmiştir. Dolayısıyla kendisi bu yaşananları yok sayan ve kadına yönelik şiddetle mücadelede bir gram ilerleyememiş olan Türkiye’yi altına atılan imzalarla ilerlemiş gibi gösteren halkla ilişkiler süreci yönetmektedir. Bunu son derece yapay, gerçek dışı ve samimiyetsiz buluyorum.
Son olarak eklemek istedikleriniz…
Arınç benim kullandığım “vajina” kelimesinden utandığını söyledi. Ancak kendisinin asıl utanması gereken bu ülkedeki çocuk gelinler, tacize, tecavüze, enseste maruz kalan, namus kisvesi altında öldürülen kadınlar, Uludere anneleri, Cumartesi anneleri olmalıdır diye düşünüyorum.
Kenetlenerek durdurduk
Arınç hakkında bir suç duyurusunda bulundunuz. Peki, bu süreci bir kampanya ile farklı kadınların, kadın örgütlerinin desteği ile örgütlemeyi düşünüyor musunuz?
Evet. Kadın örgütleri de buna son derece önem verdi. Onun için bu olaydan ya da bu davadan yola çıkıp, tüm ülkeye yayılabilecek bir kampanyaya dönüşmesi konusunda bir şeyler yapıyoruz. İnanıyorum ki, kadınlar birbirine kenetlendiği zaman dünyayı değiştirebilir. Bunu kürtajda da gördük. Her ne kadar bu nedenle sokağa çıkan kadınlar yargılanıyorsa da kürtaj yasası karşısında kadınların birbirine kenetlenmiş hali çok etkili oldu. Bundan sonra da bizim asıl yapmamız gereken bu karanlık zihniyetin ruhları temizlenene kadar bu mücadelemizi sürdürmek. Eşit yurttaşlık, eşit temsil, eşit haklara sahip olmak, toplumsal cinsiyet eşitliği ve gelecek kuşakların eşitliği için birbirimize sıkı sıkı kenetlenip yolumuza devam etmemiz gerekiyor.
Önlemler tüm kadınlar için alınsın
AKP Kadın Milletvekili Fatma Salman kocasından gördüğü şiddet sonucunda hızlı bir koruma ve boşanma süreci yaşadı. Ancak ilerleyen günlerde medyadan birçok kadının şiddetten kaçamadığı, koruma alamadığı için öldürüldüğü haberlerini daha da duyar olduk. Salman’ın karşılaştığı şiddete yönelik üretilen çözümler sizce diğer kadınları da koruyan bir zihniyetin ifadesine dönüştü mü?
Fatma Salman’ın yaşadıkları bize şunu bir kez daha hissettiriyor ki; kadına yönelik şiddetin unvan, makam, mevki, siyasi güç gibi herhangi bir ayrımı yok. Her kesimden, her unvandan, her güçten, her sosyolojik ve ekonomik yapıdan kadın bu ülkede şiddet görüyor. Ancak Fatma Salman’ın yaşadıkları Türkiye’nin fotoğrafı değil. Çünkü bir gün içinde boşanma işlemleri gerçekleştirildi, hemen ertesi gün kendisine bir koruma verildi. Bunların yapılması memnuniyet vericidir, ancak onun bunlara sahip olan ayrıcalıklı bir kadın olması çok daha fazla üzücü bir durumdur. Onun için bu önlemlerin tüm kadınlar için alınması, ama her şeyden önce kadına yönelik şiddetin önlenmesi gerekiyor.
Sendika.Org/Fatma Genç