Noam Chomsky, ünlü dilbilimci, yazar ve dış politika uzmanı. 15 Ocak’ta Michael Shank kendisiyle ABD’nin Irak, İran ve Pakistan politikasındaki son gelişmeler üzerine görüştü. İki parça halinde yapılan söyleşinin ilk kısmında, Chomsky, Birleşik Devletler hükümetinin dış politikasını şekillendiren dünyaya sahip olduğu inancını da tartıştı. Michael Shank: Demokratlar’ın Irak karşısındaki temel politikası, Bush yönetiminin politikasıyla her […]
Noam Chomsky, ünlü dilbilimci, yazar ve dış politika uzmanı. 15 Ocak’ta Michael Shank kendisiyle ABD’nin Irak, İran ve Pakistan politikasındaki son gelişmeler üzerine görüştü. İki parça halinde yapılan söyleşinin ilk kısmında, Chomsky, Birleşik Devletler hükümetinin dış politikasını şekillendiren dünyaya sahip olduğu inancını da tartıştı.
Michael Shank: Demokratlar’ın Irak karşısındaki temel politikası, Bush yönetiminin politikasıyla her yönüyle farklı mı?
Noam Chomsky: Bir dereceye kadar farklı. Durum Vietnam’a çok benziyor. Bütün olası adaylar da dahil, seçkin çevrelerdeki bugünkü savaş karşıtlığı, saf kötümserlik, tamamen karaktersiz: “Eğer paçayı kurtarabilirsek, iyi. Eğer bu bize çok pahalıya mâl olursa, kötü”. Seçkin çevrelerde Vietnam karşıtlığı olmasının nedeni bu. Medyada bulabileceğiniz, eleştirellikten en uzak kişi olan Anthony Lewis’i ele alalım. 1975 yılında New York Times’ta yaptığı savaş değerlendirmesinin son sözleri olarak, savaşın “iyiyi yapmak için gözü kara çabalarla” başladığını ama Amerikalı işadamı çevrelerinin savaş karşıtlığına döndüğü 1969 itibariyle, “Birleşik Devletler’in kendisine pahalıya mâl olmayacak bir çözümü dayatamayacağının” çok açık olduğunu, bu nedenle de durumun “felâket bir hata” olduğunu söyledi. Nazi generalleri aynı şeyi Stalingrad sonrasında söyleyebilirlerdi ve muhtemelen söylemişlerdir de.
Bu, sol liberal yelpazedeki en uç konum. Ya da saygıdeğer tarihçi ve Kennedy’nin danışmanı Arthur Schlesinger’i ele alalım. LBJ kontrolündeki savaş kötüye gittiğinde, hepimizin, şahinlerin haklı çıkması ve daha fazla askerin zaferi sağlaması için “dua etmesi gerektiğini” yazdı. Ve o, zaferin ne anlama geldiğini biliyor. Bizim “harap ve viran olmuş” bir toprağı terk ettiğimizi ama savaşın kızışmasının başarıya ulaşması için “dua etmemizi” ve eğer bu olursa “hepimizin, Amerikan hükümetinin bilgeliklerini ve devlet adamlıklarını selamlayabileceğimizi” söyledi. Ama muhtemelen şahinler hatalıydı, bu nedenle kızıştırma kötü bir fikirdi.
Bu retoriği neredeyse kelime kelime, siyasi elitin de dahil olduğu, Irak Savaşı’na karşı olan elite çevirebilirsiniz.
Bu [durum] iki ilkeye dayanıyor. Birincisi: “Amerikan ideallerini tamamen reddederiz.” Amerikan ideallerini kabul eden tek halk Iraklılardır. Birleşik Devletler onları tamamen reddeder. Hangi Amerikan idealleri? Nuremberg kararının prensipleri. Temelde Amerikalı olan Nuremberg mahkemesi, bizim açıkça söylediğimiz yüksek idealler tarif eder. Yani bütün savaş suçları içinde, saldırı, bütün kötülüklerin eşlik etmesini de içinde barındıran uluslararası suçların en büyüğüdür. Irak işgalinin saf bir saldırı durumu olduğu besbelli ve bu nedenle, ideallerimize göre, bütün kötülüklerin eşlik etmesini de içinde barındırır, El-Kaide’yle Irak’ta, Ebu Garip’te ve herhangi bir yerde yapılan ayrımcı savaş gibi. Birleşik Devletler başsavcısı Robert Jackson, mahkemeye seslenerek, “bu Nazi savaş suçlularına zehirli kadeh (burada kadeh olarak çevrilen “chalice” kelimesi, Hristiyan ayinlerinde kullanılan ve içine şarap konan kadeh anlamına gelir – ç.n.) uzattığımızı hatırlamalıyız. Eğer artık bunu özümsemişsek, aynı prensipleri hüküm altına almalı ya da bütün bunların bir saçmalık olduğuna inanmalıyız.” Görünen o ki, Amerikan seçkinlerinden hiçbiri bunu kabul etmez ya da anlayamaz bile. Ama Iraklılar kabul eder.
Amerikan ordusu tarafından yapılan en son Irak kamuoyu çalışması, bir açıklama sunuyor. Bununla ilgili Washington Post’ta Karen DeYoung tarafından [yazılmış] ilginç bir makale var. Amerikan ordusunun, Iraklıların “ortak kanaat”e sahip olduğunu gösteren bu son çalışmanın sonuçlarıyla ilgili oldukça heyecanlı ve sevinçli olduğunu söylüyor. Bir araya geliyorlar. Siyasi uzlaşmaya varıyorlar. Peki, bu ortak kanaatler ne? Ortak kanaatler, Irak’ta yer alan dehşetin tamamından Amerikalılar’ın sorumlu olduğu, Nuremberg prensipleri uyarınca, [Irak’ı] terk etmeleri gerektiği. İşte ortak kanaatler bunlar. Bu suretle, evet, Amerikan prensiplerini kabul ediyorlar. Ama Amerikan hükümeti, seçkinlerin düşüncesi gibi, onları tamamen reddediyorlar. Aynısı, sırası gelmişken söyleyeyim, Avrupa’da da geçerli. Birinci nokta bu. İkinci nokta ise, burada ve Batı’da paylaşılan bir “biz dünyanın sahibiyiz” varsayımı olduğu. Siz bu varsayımı kabul etmedikçe, cereyan eden bütün tartışma anlaşılamaz hale gelir. Örneğin, gazetede benim Christian Science Monitor’de gördüğüm gibi “Irak’ta yabancı savaşçılar üzerine yeni çalışma” benzeri bir manşet görüyorsunuz. Irak’taki yabancı savaşçılar kimlerdir? Suudi Arabistan’dan gelmiş olan bazı adamlar. Peki, 160 bin Amerikan askerine ne demeli? Güzel, onlar Irak’taki yabancı savaşçılardan değiller çünkü biz dünyanın sahibiyiz; bu sebeple biz hiçbir yerde yabancı asker olamayız. Örneğin, eğer Birleşik Devletler Kanada’yı istila ederse, biz yabancı olmayacağız. Ve eğer biri buna direnirse, onlar düşman savaşçılardır ve biz onları Guantanamo’ya göndeririz.
Aynı şey İran’ın Irak’a müdahelesi hakkındaki bütün tartışmada da geçerli. Eğer buna mantıklı bir noktadan bakıyorsanız, alay edilmeye katlanmalısınız. Vichy Fransa’da müttefik müdahelesi olabilir mi? Olamaz. Ülke fethedilmiştir ve askeri işgal altındadır. Ve tabii ki bunu anlıyoruz. Ruslar Amerikalıların Afganistan’a müdahalesiyle ilgili şikayet ettiklerinde, gülmüştük. Ama İran’ın Irak’a müdahelesi hakkında konuştuğumuzda, olası politik adaylara dönersek, içlerinden her biri bunun çok çirkin olduğunu söyler -yani, İranlılar bizim dünyanın sahibi olduğumuzu anlamamaktadırlar. Yani eğer biri herhangi bir hareketimize engel olursa, ne olduğu önemli değil, en yüksek derecede bir uluslararası suç da olabilir, onlar suçludur. Ve onları Guantanamo’ya göndeririz ve haklarını alamazlar vesaire. Ve Yüksek Mahkeme bunun hakkında tartışıyor. Aslında neredeyse baktığınız her yerde aynısı geçerli. Dünya bizim olduğundan bu yana, yaptığımız her şey ister istemez doğru. Durum pahalıya patlayabilir ve o zaman, biz bunu sevmeyiz. Ya da Ebu Garip’teki gibi, yanlış şeyler yapan bir çift çürük elma var olabilir. Nuremberg mahkemesine dönersek, insanları imha odalarına atan SS askerlerini yargılamadılar. Yargılananlar, önleyici savaşa destek vermekle suçlanan dışişleri bakanı von Ribbentrop gibi en yukarıdakilerdi. Almanlar Norveç’i Almanya’ya bir İngiliz saldırısını önlemeyi denemek için işgal etti. Bizim standartlarımıza göre tamamen haklıydılar. Ama Powell yargılanmadı. İdama mahkum edilmeyecek.
Peki, Demokrat bir başkanla, bu düşünce kökten değişecek mi?
Değişecek. Oldukça dar bir politik, aslında entelektüel ve ahlaki eksen mevcut. Ama sıfır değil. Ve Bush yönetimi son derece olağandışı. Aslında, anaakım tarafından benzersiz bir saldırıya maruz kalması son dereceden de garip. Vietnam Savaşı üzerine Schlesinger’in [söylediklerini] aktardım. Kendi hesabına, [Schlesinger], anaakım içinde Irak savaşı üzerine ilkeli duruş sergileyen tek kişi. 2003’te bombardıman başladığında, Schlesinger, Franklin Delano Roosevelt’ten alıntı yaparak, bugünün alçaklıkla anılacak bir gün olduğunu ve Birleşik Devletler’in sömürgeci Japonya’nın politikalarını izlediğini söylediği bir başyazı yazdı. İlke sahibi olmak, budur. Liberal Demokratlar bunu yapıyorken, [ortada] pek ilkeli eleştiri yoktu. Ama Irak’ın işgaline yönelik yaptığı eleştiri, ilk günlerde, alışılmadıktı. Muhtemelen tekti, bunun i